8. Bölüm: Mahçubiyet

1.2K 96 17
                                    

Hümeyra kapı kapandığı gibi pencereye doğru koşturdu. Gözleri onu bir dakika kadar bile görmese sanki o hiç var olmamış olacaktı. Yavaştan kararmaya başlayan havada çok uzaklaşmamış olan adamı tek bakışta yakalayabilmişti.

Alparslan karda bata çıka ilerlemeye devam ediyordu. Hiç adeti olmasada tırnaklarını kemirmeye başlamıştı.

Onun yüzünden bu kara kış gününde yollara heba olmuştu adam. Allah vere de bir şey olmadan dönüversindi. Adam arkasına bir kez dönse göz göze geleceklerdi lakin adam dönüp te bir bakayım dememişti. Adamın derdiyse en kısa sürede Hümeyra'nın yanına geri dönebilmekti.

Adamın artık gözden kayboluşuyla geriye çekilip divana çöktü. Genç kız ellerini başının arasına aldı, içinden birkaç dua mırıldandı. İçi öylesine daralıyordu ki sanki nefessiz bırakmışlardı genç kızı. Sanki onun nefesi Alparslan ile var olmuştu ve onun gidişiyle nasıl nefes alınacağını unutmuştu.

Harlanan ateş ile iyice de sıcak basmıştı içerisini. Önündeki birkaç düğmeyi açıverdi, elleriyle yelpaze yapmaya başladı. Sonrasında yerinde duramayıp görebilecekmiş gibi tekrar camın ardında durdu. Bir süre de öyle bekledi, evin içinde bir o yana bir bu yana yürümeye başlamışken kaynayan suyun habercisi ses ile başını yerden kaldırdı. O suyla Alparslan'ın çamaşırlarını yıkayacaktı.

Adam geldiğinde temiz çamaşırı olsun isteyerek kazana yöneldi. Elini hararetle kazana atmasıyla çığlık atması bir oldu.
Kulpu yerine kazanın demirine atmış, yakmıştı elini. Elini hızla yerdeki su kovasının içine sokuverdi.

Alparslan geldiğinden beri bir damla göz yaşı düşmeyen gözünden inci taneleri tek tek dökülmeye başladı. Yere dizlerinin üzerine oturdu, elleriyle yüzünü kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Niye böylesine duygusallaşmıştı ki, onu da anlamıyordu? Elinin acısı geçmiş yerini sızlamaya bıraksa da içli içli ağlamaya devam etti. Sanki tek derdi tasası elindeki ufak kızarıkmış gibi ağlamasını sürdürdü. Oysaki o; Alparslan gidiyorum dediğinde dolan gözlerinden akamayan yaşların da hesabını şimdiye kesmiş, onun için ağlıyordu.

O sıralarda Alparslan hiç ardına dönüp bakmamış ormanın içinde buluvermişti kendini. Kuru odun bulabilmek ümidiyle daha sık ağaçların olduğu yerlere yönelmişti.
Hava gittikçe daha karanlık bir hal alıyordu. Ertesi gün gitmeyi fırtına çıkması ihtimaline karşın göze alamazdı. Bir an önce bu işi halletmeli, Hümeyra'nın gözündeki endişeye silmeliydi. Genç kızın hayatının hiçbir vaktinde soğukla mücadele etmesini istemiyordu. Onun narin elleri her zaman sıcacık olmalıydı. Soğuktan katı kesilmiş bir halde değil!

Gözüne kestirdiği bir ağacın az ötesinde durdu. Elindeki baltayı var gücüyle ağaca sapladı, sapladı ve sapladı... Vurdukça daha da hırslandı, genç kızı bu denli yoklukta bırakan kadere sinirlendi. Ardından tövbe çekti. Elinin boşa savrulmasıyla yere düşen ağaca baktı. Artık parçalara ayırmaya başlayabilirdi. Tam başlayacakken durdu. Hava epeyce kararmıştı. Sürükleyerek evin arkasına götürse daha makbul geçecekti. Hem genç kızın da içi rahatlamış olurdu. Sabaha da gider ağacı odun parçalarına ayırırdı.

Aklına yatan fikirle halatı bağladı. Gitmek için hareketlenecekken ağaç gözüne o an çok küçük göründü. İkinci bir ağaç için tekrar işe koyuldu.

O evden bir hayli uzakta ağaçlarla boğuşurken genç kız gözyaşlarını zar zor durdurmuştu. Adam dönmeden çamaşırları yıkamak istediği için bu sefer daha dikkatli kazanı banyoya taşımış işe koyulmuştu. Tek tek bütün giysileri özenle ellerinde yıkadı. Yanan eli sıcak suya girdikçe sızlıyordu, giysileri ovalarken de bir hayli tahriş olmuştu. Ama bunları umursamıyor, işi bittiği gibi Alparslan'ın geleceğine inanıyordu. Bu sebeptendir ki bir dakika bile ara vermeksizin işine devam etti.

KışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin