🎞️dilhan şeşen*acıtır yara
Hiçbir şey yolunda değil.
Hayır.
Yolunda.
Adrian'a döndün.
Döndüm mü?
Gözlerimi hızla açarak sıçrarcasına uyandım. Neredeydim? Annemin evinde. Tamam. Nasıl uyumuştum? İlaç yok. İlaç almadığıma eminim. İlaçlarım nerede?
Adrian? Adrian.
Elimle arkamı yokladım. Ardından başımı çevirdim. Boştu. Elimde yoklamaya, sanki örtüden Adrian'ı çıkarabilirmişim gibi karıştırmaya devam ettim.
Nerede o? NEREDE?
Sık nefesler almaya başlarken kokuyu fark ettim. Yemek. Kahvaltı. Adrian benimle uyuduğu akşamlar kahvaltı hazırlardı. Koku tanıdıktı.
Tamam. Her şey yolunda.
Hayır. Görmem gerek.
Hızla koşarak, gürültüyle aşağı indim. Mutfağın kapısına geldiğimde kayar gibi oldum ama son anda kapının pervazına tutunabildim.
Adrian'ın sırtı bana dönüktü ama hareketi fark ettiği için omzunun üstünden bakmıştı. "Günaydın White," dedi, kaşlarını kaldırarak. "Uykunda bana mı kızdın?"
Ona doğru ilerlerken beni izledi. Kaşları hafifçe çatılmıştı. Hayal mi görüyordum yoksa gerçekten burada mıydık?
Gittiğimde Adrian'la ilgili çok fazla halüsinasyon görmüştüm. Bunu aşmam ve gerçekten de Adrian'ın yanımda olmadığını anlamam yaklaşık iki haftamı almıştı. Ama gerçek ile hayali ayırt edebiliyordum. Sadece dokunmam gerekiyordu.
Parmaklarımı uzattım ve koluna dokundum. Fazla ayrıntılıydı. Halüsinasyonlarda hiçbir zaman bu kadar ayrıntılı olmamıştı. Bu gerçekti.
Derin bir nefes alarak elimi geri çektim. Hiçbir şey demeden arkamı dönerek yukarı çıktım. Direkt banyoya ilerledim ve perişan haldeki koyu makyajımı sildikten sonra kısa bir duş aldım.
Yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Düşüncelerim toparlandı. Annemin evindeydim. Adrian buradaydı. Annem yoktu, büyük ihtimalle şirkette sabahlamıştı. Çok da önemli değildi. Dönüşümün ikinci günü bunu yapmış olması, benim de onun için o kadar önemli olmadığımı gösteriyordu zaten.
Olabildiğince hızlı bir şekilde aşağı indim. Adrian, masaya oturmuş, tabağına dokunmadan telefonuyla ilgileniyordu. Ben geldiğimde ise ekranı kapattı ve ters çevirerek kenara koydu. Arkasına yaslandı, oturmamı bekledi.
Gözlerim ondayken pankeki elimle kopardım ve bala batırarak ağzıma atıp çiğnemeye başladım. Adrian tabağına hala dokunmadığında "Neyi bekliyorsun?" diye sordum.
"Az önce ne oldu?"
Lokmamı yuttum. "Evime kamerayı, taşındıktan ne kadar zaman sonra yerleştirdin?"
"On yedi gün."
Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. "İlk hafta her gün bana kahvaltı hazırlıyordun." dedim. Ona açıklamama gerek yoktu, halüsinasyondan bahsettiğimi anlaması kolaydı. Hiçbir şey söylemedi. "İkinci hafta, iki günde bir hazırlıyor ve çoğu zaman kaybolup beliriyordun. Üçüncü hafta seni hiç görmedim."
"Daha sonra?"
Omuzlarımı belli belirsiz kaldırıp indirdim. "Daha sonra hiç görmedim."
Alayla "Üzüldüm." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şiddetli takıntı
General Fiction(0.5)Estelle White, Adrian Black'in takıntısıydı. Asla bünyesinden atamadığı, çocukluğundan beri bırakamadığı, zarar veren bir bağımlılıktı. Adrian, bunun ölene kadar süreceğini biliyordu. Bilmediği şey ise, Estelle'in de ona takıntılı olduğuydu.