🎞️nine inch nails*closer
İki ay sonra
Mokteylimin pipetini bardağın içinde çevirirken elbisenin çıplak bıraktığı sırtımda bir ürperti hissettim. Otelin barının tezgahına koyduğum çantamdan küçük aynamı çıkararak saçımı kontrol etmeye koyuldum fakat asıl amacım, arkamı taramaktı.
Her şey normal görünüyordu. Tatile gelmiş, gecesini kaldıkları otelin barında eğlenerek geçiren çiftler çoğunluktaydı. Elbiseler, takılar ve jilet gibi klas smokinlere sarınmış insanların nazik kahkahaları etrafta dolanıyordu. İnce, mayhoş sesli kadının canlı şarkısı ortama yayılıyor; kibar havaya gösteriş katıyordu.
Ve ben buraya ait değildim.
Zaten amacım da ait olmak değildi.
Adrian'la eğitime başladığımızda, en korkunç ihtimalle bana silah kullandırtacağını düşünmüştüm. Ama o beni av yapmıştı. İtalya'ya dönen ve evini bize bırakan Con aracılığıyla elime yedek kimlik ve para tutuşturuyordu. Sonra da kaçmamı söylüyordu. Beni bulması birkaç saat sürüyordu. Ve bulduğu saatin rakamı kadar orgazm olmamı sağlıyordu. Başlarda bir saatten azdı. Bu durumda da rahatlamama izin vermiyordu. Beni yalvartıyordu. Sonra da yalvarmama öfkeleniyordu. Başta hem bunun yüzünden hem de beslenme programımdaki değişiklikten dolayı dengem şaşmıştı.
Zaman geçtikçe alıştım. Artık en küçük beden elbisenin içinde sürünmüyor, ona uyum sağlıyordum. Hatta bazen, yaklaşık altı kilo almamla büyüyen göğüslerim kıyafetlerimi geriyordu bile. Ayrıca daha uzun süre, nefes nefese kalmadan koşuyordum.
Şu ana kadar saklanmayı demediğim yerler, hep beklendik olanlardı: Kafeler, sokak araları, terk edilmiş binalar, uyku ilacı almak için uğradığım eczaneler, Boo'nun beni kapı dışarı edip Adrian'la burun buruna gelmemi sağladığı dükkanı.
Adrian'ın beni sahte kimliğimle veya kredi kartı harcamasıyla bulmadığını fark ettiğimde bunu kullanmayı seçmiştim: Lüks bir otelde, ortama uyum sağlayacak şekilde bir gün geçirmiştim.
Ve o bir gün boyunca, enselenmemiştim. Şu an ikinci günümün akşamındaydım ve benden mutlusu yoktu.
İki aylık süreçte kameralardan kaçınmayı, göze batmadan uyum sağlamayı öğrenmiştim.
"Merhaba," dedi, yanıma oturan bir adam. Otuzlu yaşlarında, iri, sarışın biriydi.
Ah, işin tek kötü yanı buydu. Sanırım insanların arasına karışırken, kendim olmayarak bazılarının da dikkatini çekiyordum. Birkaç kişinin ilgisi bana güzel hissettirmiyordu. Aksine, rahatsızlık duyuyordum. Bunu engelleyecek bir yol yoktu, doğaldı ama olsa kullanırdım. Bu şımarıklık değildi; sadece o an görünmek istediğim gibi görünmek, dolaşmak ama dikkat çekmemek istiyordum. Keşke mümkün olsaydı.
Adam, daha nazik bir sesle sordu. Sesini nazik tutmak için çabaladığından mıydı bilmem, buralı olmadığını hissettim: "Size bir içki ısmarlayabilir miyim?"
İnsanların nasıl tepki vereceği bilinmezdi. Bazen kabalık geri tepiyordu, bazen de kibarlık. En sinir bozucu olan ise duymamazlıktan geldiğinde ısrar edenlerdi. "Teşekkür ederim," dedim, başımı hafifçe eğerek. Ağzımdan çıkan, bana yabancı kelimeler midemi bulandırdı. "Ama vaktim yok. İyi geceler."
Ayağa kalkarak çantamı aldım. Adam kolumu tutacağı sırada bunu anında fark ettim ve uzandığı yerden kaçındım. Adamın eli boşluğu yakalayıp yere düştü, kaşları çatıldı.
Hareketleri önceden fark edebilmeyi Czar'dan, hızlı tepki vermeyi ise Vlad sayesinde öğrenmiştim. Czar, tek göze değil de on göze sahip gibi hareket eden bir adamdı. Vlad ise, yüz otuz beş kiloluk bir adamın imkansız olması gereken çevikliğine ve sessizliğine sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şiddetli takıntı
General Fiction(0.5)Estelle White, Adrian Black'in takıntısıydı. Asla bünyesinden atamadığı, çocukluğundan beri bırakamadığı, zarar veren bir bağımlılıktı. Adrian, bunun ölene kadar süreceğini biliyordu. Bilmediği şey ise, Estelle'in de ona takıntılı olduğuydu.