🎞️ozbi*geceyi anlatmış
Ertesi gün, Adrian ile evlerimize uğradık. Bana, ihtiyacım olan her şeyi içeren bavul oluşturmamı istedi. Ona nedenini sorduğumda, bir süreliğine Con'un kiralık evinde kalacağımızı söyledi. Geçici olduğunu seziyordum ama sanki annemin evine uzun süre dönmeyecekmiş gibi de hissediyordum.
Annemle, babul hazırlarken su içmek için mutfağa indiğimde karşılaştık. Ona, iki haftalık yokluğumuzun tatil Adrian'la tatil yapmak olduğunu arayıp söylemiştik. Bu yüzden beni gördüğünde "Bugün geleceğini bilmiyordum." dedi. Çantalarını mutfak sandalyesine bıraktı. Yorgun bir şekilde tebessüm etti. "Tatiliniz iyi geçti mi?"
"İyiydi." dedim, suyu içtikten sonra.
"Sevindim."
Buz dolabına yöneldiğinde hafifçe boğazımı temizledim. "Daha uzun bir tatile çıkmayı düşünüyoruz."
Duraksadı ama bana bakmadı. "Öyle mi?"
"Ne sıklıkta dönerim bilmiyorum."
"Ah," diyerek buzdolabını kapattı. "Arayacak mısın?"
Yanağımın içini ısırdım. "Tabii."
Başını salladı. "Güzel. İyi eğlenceler."
Bardağımı yıkadıktan sonra mutfaktan çıkıyordum ki annemin "İyi olacaksın, değil mi?" demesiyle girişte duraksadım.
"Adrian'layım." Olabileceğim en kötü ve en iyi halim hep onunla.
Bu sefer annemin dudaklarında samimi bir gülümseyiş belirdi. Başını hafifçe eğdikten sonra sırtını döndü. Giderken, "Öylesin," diye mırıldandığını duydum. Acaba o olmasa, asla fark etmediği hastalıklarımın birinde -mesela ağır bir gripte- odamda ölü bulunacağımın farkında mıydı? Muhtemelen farkındaydı. Şu an kendime bakabilecek kadar bilinçliydim tabii ama daha küçükken, ona ihtiyacım olmuştu. Annem yoktu. Adrian vardı.
Odamda, bavulumu kapatmaya çalışırken penceremde tıkırtı duydum. Kıkırdayarak başımı kaldırdığımda açık pencereden Adrian'ın girdiğini gördüm. "Selam tarzan."
Üstünü silkelerlen dudakları kıvrıldı. "Hazır mısın prenses?"
Başımı salladım.
Yatağıma oturdu. "Gel." diyerek tişörtünün arkasına ellerini uzattı; belinden siyah deri bir defter çıkardı.
Anında heyecanlanmış bir şekilde, hevesle karşısına oturdum. "Bu çizim defterin mi?"
"Öyle." diyerek bana uzattı.
Titreyen ellerimde defterini aldım. Bağdaş kurara kucağıma koydum ve ilk sayfasını açtım. Başta, belli belirsiz kadın figürüne benzeren onlarca çizim vardı. Sayfa değiştirdikçe çizimler gelişiyor ve kusursuz, birebir çizimlerim oluşuyordu. Belli ettiğimi düşünmediğim her duyguya sahip ifademle birlikte sayfalardaydım. Onun gözünden ve elinden, bu defterde, hayran kalınacak kadar güzeldim.
Kalbim hızlanırken farklı türde bir çizime denk geldim. Sol tarafta, kağıdın sol alt kenarında belli belirsiz ve arkası dönük bir kafaya benzeyen, uçuşan saçlara sahip bir çizim vardı. Solda ise, muhtemelen Kaliforniya'nın sahillerinden biri. Sayfayı çevirdiğimde arkası dönük figür sayfanın ortasına doğru bir adım atmış gibi biraz daha büyüdü. Sağda ise Venedik Lagünü, sandallarıyla beraber resmedilmişti. Sayfayı çevirdikçe soldaki figür, yavaş yavaş yürüyormuş gibi öne çıkıp belirginleşiyor ve sağda da başka şehirler resmediliyordu. Pisa Kulesi, Aziz Vasil Katedrali, Çin Seddi, Ayasofya Camii, Burç Halife, Tac Mahal... Ve fazlası.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
şiddetli takıntı
General Fiction(0.5) Estelle White, Adrian Black'in takıntısıydı. Asla bünyesinden atamadığı, çocukluğundan beri bırakamadığı, zarar veren bir bağımlılıktı. Adrian, bunun ölene kadar süreceğini biliyordu. Bilmediği şey ise, Estelle'in de ona takıntılı olduğuydu.