🎞️say3am, staarz*broken trust
Adrian ile hayatımda ikinci kez bir partiye gittim. İlki, Adrian'ın bir çocuğu mahvetmesiyle sonuçlanmıştı ve onu bırakmamı sağlamıştı. Şimdiki de aynı olabilir miydi?
Çünkü ortam hiç değişmemişti. Herhalde reşitlikleri öpücük ve çıplaklık getiriyor olmalıydı ki bu partide de bundan bolca vardı. Bir de içki.
Hiçbirini sevmezdim.
Mide bulandırıcı. Hepsi mide bulandırıcı.
Ama tam tersiymiş, mide bulandırıcı olan benmişim gibi bakıyorlardı. Sanırım partideki cenaze olduğum içindi bu. Bu bakışlara alışıktım.
Aslında en az absürt kombini yapmıştım. Kolsuz, bol ama kısa bir tişört ve uzun, yüksel bel tayt. Botlarım bile normal sayılırdı... Yağmurlu bir gün için.
Adrian elimi tutmaktan vazgeçti. Kolunu belime sararak beni yönlendirmeye başladı. Adrian, benden farklı bir şekilde dikkat çekiyordu. Yakışıklılığının gizemli görünen kısmı ve tehlikesi yüzünden. Bu durum hoş değildi. Başkalarının onu ilgi çekici bulmasını istemiyordum. Elimde olsa ikimizi de, sadece bize ait bir yere kilitlerdim.
Sırtı bize dönük, koltuklarda oturan kızlı erkekli grupla konuşan siyah tenli bir çocuk, önündeki insanların gözü Adrian'a çevrildiğinde bize döndü. Kaşlarını kaldırdı. "Adrian! Üç günde iki parti ha? Beni şaşırtıyorsun."
Elini Adrian'a uzattığında, Adrian sakince "Luke," diye selamlayıp karşılık verdi. "Bryan nerede?"
Çocuk cevap vereceği sırada bakışları bana takıldı. Adrian'ın yanında kağıt inceliğinde duran halimi fark etti. Beni yargılayıcı bakışlarla süzdü. "Estelle?" diye sordu. Tereddütle elini uzattığında karşılık vermedim. Hatta duymamış gibi yaptım, burun kıvırdım. Çünkü bakışları yargıyı ve iğrenmişliğini koruyordu. Rol yapmazdım. Bokumu yiyebilirdi.
"Bryan nerede?" diye tekrarladı Adrian.
Luke bakışlarını zar zor üstümden çekti. Aşırı rahatsız olmuştu. "B-bahçede olmalı. Ama birazdan gelir, bizimle otura-"
Adrian devamını beklemeden "Sağ ol." diyerek benimle birlikte başka bir yöne ilerlemeye başladı.
"Ona teşekkür ettin." dedim. "Sahte kibarlığın nerenden türedi?"
Bana bakarak kaşlarını kaldırdı. "Ben kibar biriyim."
Sesindeki alaya karşılık dudaklarımdan belli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Aynen."
Bahçeye çıktığımızda, tenis masasının etrafındaki Bira Pong oynayan insanlardan bir coşku koptu. Kazanan sarışın çocuk özgüvenle övgüleri toplarken kahkaha atıyordu. Sırtına vuruluyor, ilgi çekiyordu. "Bir daha!" diye bağırdı. Hep bir ağızdan onaylandı.
Tam eski yerine yerleşecekken Adrian'ı gördü. Gözleri keyifle parlarken beni fark ettiğinde kocaman açıldı. Şaşkınlıkla beni süzdü, ardından ifadesinde adeta ışık çaktı ve kocaman gülümsedi. Yanındakilere bir şey söylediğinde itiraz sesleri yükseldi ama çocuk, onları bastırır ve temin edercesine konuşarak ellerini salladı. Ardından bize doğru ilerlemeye başladı.
"Bryan?" dedim, dibimize geldiğinde.
Gözleri Adrian'a kaydı, ona göz kırptı. "Ta kendisi."
Elimi uzatarak "Estelle," dediğimde Adrian'ın belimdeki tutuşu sıkılaştı.
Çocuk hızla elimi sıktı. Fazla kıpır kıpırdı, elimi fazla sallamıştı. Teması mide bulandırıcı olsa da kısa kestiği için iğrençliğine odaklanamadım. "Seni gördüğüme sevindim. Hayal olduğunu düşünmeye başlayacaktım."
![](https://img.wattpad.com/cover/342004597-288-k352661.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şiddetli takıntı
Narrativa generale(0.5) Estelle White, Adrian Black'in takıntısıydı. Asla bünyesinden atamadığı, çocukluğundan beri bırakamadığı, zarar veren bir bağımlılıktı. Adrian, bunun ölene kadar süreceğini biliyordu. Bilmediği şey ise, Estelle'in de ona takıntılı olduğuydu.