Keyifli okumalar, lütfen oylayıp yorum yapmayı unutmayın, oylarınız ve yorumlarınız beni yazmaya teşfik eden en değerli hediye.
Selam canlarımm nasılsınızz. Son kısıma küçük bir not bıraktım.🖤
Kayboluyordum zihnim çok karışıktı çözülmesi imkansız bir bulmaca ya da çıkışı olmayan bir labirentin içinde kaybolmuştum. Çözemiyordum neyin içine düşmüştüm ben? Bir anda belirsizliklerin bulunduğu karanlık bir kuyuya atılmıştım ve oradan kendi başıma kurtulmam isteniyordu.
Ellerim Agir'in inip kalkan göğsünün üstündeydi kara gözlerinden sanki alev çıkıyordu ve Ciwan'ı yakmak istiyordu. "Bu burada bitmedi Ciwan ağa" dişlerini sıkarak konuşuyordu gözlerim Ciwan'a kaydığında dudağı patlamış sırtı duvara yaslı bir şekilde duruyordu.
Sırtını yasladığı duvardan çekti eliyle dudağını silip akan kana baktıktan sonra şeytani bir gülümseme yüzünde belirmişti, elindeki kanı pantolonuna sildikten sonra beni omzumdan yavaşça ittirip merdivenlere oturduğumda Ciwan yumruk yaptığı sağ eliyle Agir'in yüzüne bir yumruk attığında elimle ağzımı kapatmıştım şaşkınlıkla onlara bakıyordum.
Agir'in başı sağ omzuna yatırken duruşunda bir değişiklik yoktu gözlerini kapattı derin derin nefesler alıyordu dudağını ısırdıktan sonra "Arjin, Arjin" sabır dilenir gibi adımı söylediğinde olduğum yerde ayağa kalkmış endişeli gözlerle onun ne yapacağına bakıyordum.
Ciwan'ı omzundan ittirip kendinden uzaklaştırdıktan sonra bir kaç adımda yaklaşmış gözlerinin içine bakıyordu "Ciwan ağa bu üç oldu" dediğinde kaşları çatılmış duvarla kendi arasında sıkıştırdığı Ciwan ağanın kulağına doğru eğildikten sonra "O elini kırardım ama dua et karakoldayız" geri çekilip omzunu sıvazlar gibi yapsa da sert bir şekilde vuruyordu. "Ben senin o dağdaki güvercinlere benzetmem, aslanı kuş kafesine sokarım anladın!" ölümü çağrıştıran sesiyle tehditlerini bir bir sıralamıştı. Bana dönmüş eliyle naif bir şekilde bileğimden kavrayıp ardı sıra götürürken "birde bana sakin ol diyorsun" dediğinde ona dönmüş baktığımda beni daha önce takılarımı bıraktığım odaya götürmüştü.
Kapıyı tıklatarak açtığımızda içeride çalışan memur eşyalarımızı vermiş ardından odadan çıkmıştı. Saatimi koydukları poşetin içerisinden çıkarıp koluma takarken o kemerini beline geçiriyordu "Agir ne oluyor bu şifreli konuşmalar ne dağdaki güvercin, kuş kafesinde aslan falan?" Başı öne eğikken bakışlarını kaldırmış bana bakıyordu. " Sana da öğretiriz canım zor değil, uygulamalı halini de görmek istersen ki o herif daha fazla damarıma basarsa uygulamalı halini sana gösterme fırsatım olabilir alırım seni beraber izleriz" dediğinde hala bir şey anlamamıştım.
"Sen ne anlatıyorsun ya" dediğimde dudağının bir tarafı yukarıya doğru kıvrılmıştı "ne olur birini daha benim yanımda dövme hatta kimseyi dövme sonra seni nezaretlerden topluyorum aman ha döveceksen beni hiç bu işlere bulaştırma" dediğimde dişlerini göstererek gülüyordu bakışlarım gülünde takılı kaldığında o konuşmaya başlamıştı "Duyanda zanneder ki beni her gün nezaretten kurtarıyorsun" bu sefer ben gülümsemiştim.
Yüzüklerimi parmağıma taktığımda o sözlendiğimiz de takılan yüzüğü parmağına takıyordu. Bense o günden sonra o yüzüğü hiç takmamıştım oysa ilk kez şimdi çıkarmış gibiydi parmaklarıma baktıktan sonra "Yüzüğünü neden takmıyorsun?" dediğinde yüzük parmağıma baktım neden takmıyordum bilmiyordum ama o yüzüğe kendimi hiç ait hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ
Teen FictionHayatı bir gecede değişmişti uğradığı ihaneti atlatmayı çalışırken tanrı kaderine müdahale etmiş ve bir gecede hayatı değişmişti. Nerden bilebilirdi harlanan ateşin ona aşkı getireceğini, bir çift kara göze tutulacağını. Ateş adamın sevgisiyle harl...