Sabah ne Emhyr'i ne de Iyena'yı gördüm. Burada iskelete dönen bir atla baş başaydım. Chaos'la birlikte kısa bir yürüyüş yapmıştım ve ayakkabılarımı giymiştim. Ormanın içine doğru yürürken ona beni o tatlı su mağarasına götürüp götüremeyeceğini sormuştum. Bu at beni yine şaşırtmıştı, sanırım dilimizi biliyordu çünkü eğilmişti ve beni sırtına alıp o mağaranın tam önünde indirmişti.
Iyena'dan sonra beni en iyi anlayan olarak onu seçmiştim.
Buz gibi suya tek başıma girmek kolay olmadı. Yüzme bilmediğim için temkinliydim ve ayakkabıyla girmeyi tercih etmiştim. Üzerimde de yine Emhyr'e ait olan bir gömlek vardı. Taşlara tutuna tutuna ilerledim, boyumu geçmemeye özen gösterdim. Su belimi biraz aşınca durdum. Ayağım kayabilirdi ve son istediğim şey Ölüm'ün evinde boğularak ölmekti. Burası birden derinleşiyordu.
Yıkandım, suya birkaç kere dalıp çıktım. Saçlarımı parmaklarımla geriye taradım ve buz gibi suyla açıldım.
Tüylerimi ürperten soğukluk dakikalar içinde geçmeye başladı. Chaos hala beni bekliyordu, arada sırada onu kontrol ediyordum. Kıpkırmızı gözlerini kapamıştı, sanki uyukluyordu.
Tanrının, Arus'un, girdiği bu suyun içinde yarım saat kadar dinlendim.
Bir kaya parçasına sırtımı yasladım, kollarımı kaldırıp tutundum ve gözlerimi yumdum. Bacaklarım suyun kuvvetiyle yukarı kalkmıştı, panik yapmadığım için batmadım ve zaten tutunuyordum. Böyle hareketsiz biçimde yatmak inanılmaz hoşuma gitmişti.
Ta ki çimenlerde bir hışırtı duyana kadar.
Yere tekrar basıp sesin geldiği yere döndüm. Emhyr, atının hemen önünde duruyordu. Beni izliyordu. Buraya tek başıma gelebileceğimi söylemişti, bu yüzden her zamanki çatık kaşlarının sebebi beni burada görmek olamazdı.
Bir elimi bıraktım. "Yıkanmak istedim." diyerek ona sesimi duyurdum.
Hiçbir şey demedi, atın yanından dikenlerin içine doğru çıplak ayaklarla adım atmaya başladı. Paçalarına kadar suya girdi ama soğukluğundan yine etkilenmedi. Bacaklarına kadar battı, yanımda beklemedi.
Suyun içinden parmaklarımı yakaladı, beni kendisiyle birlikte çekti.
Boğulacağımı bildiği için bırakmadı. Karnının üstüne kadar suyun içine girdi, boyumu aşmış oldu.
Şimdi tırsarak bileğini sıkıyordum çünkü birbirimizden uzaktık.
Kendimi ona çektim, omuzlarına dokundum. "Chaos'u sana sormadan meşgul etmek istemezdim."
"Edebilirsin." Mağaranın ilerisine, en karanlık kısma baktı. "Ama yüzme bilmiyorsun." Önceden buraya istediğimde gelebileceğimi söylemişti. Fikri mi değişmişti?
Omzumu kaldırdım. "Ne kadar zor olabilir ki? Öğrenirim herhalde." O suyun içinde ilerlerken kendimi zaten yüzüyormuşum gibi hissediyordum. Fakat bir sorun var gibiydi. Bana pek bakmıyordu. "Emhyr?"
Başını aşağı eğdi, dudaklarımın kenarından akan damlaları izledi.
"Bir şey mi oldu?" Birden panikledim. Dün kabus görmediğimi sanıyordum ama uyurken ondan korkarak adını söylemiş olabilir miydim? Sanmıyordum. "Aklına takılanı söylemezsen bilemem."
"Kontrol etmem gerekiyor." dedi sert bir tonla, hoşnut değişmiş gibi. Tekrar çıkacaktık. Kızıl kahve gözlerinin rengi sudan dolayı yine değişmişti. Belimden tuttu. "Hoşuma gitmedi."
"Ne gitmedi?"
"Çekindiğini söylemen."
Tahmin etmiştim. Dün susmasını garipsemiştim. Kıyafetlerini giyince çekiniyorum demem onu rahatsız etmişti ama bunu halletmek kolaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM'SÜZ
FantasyÖlüm, kanlı canlı bir bedendi. Ölüm aralarında geziyordu ve adaleti kılıcıyla sağlıyordu. Amcasının evinde hapis hayatı yaşayan Kaya'yı kurtaran, can almak uğruna beden bulmuş Ölüm'ün kendisiydi. Ölüm onu yaşatmıştı. Tekrar görüşmeyi bekliyordu.