Yirmi dört saat boyunca sürgülü kapıya dokunmadım.
Kabuslar gördüm, gece alamadığım uykuyu öğle vakti tamamlamaya çalıştım.
Açlıktan ölmeyeyim, susuzluktan kurumayayım diye Iyena sürekli yanıma geldi ve yemek getirdi. Emhyr'in istediği olmuştu, artık evde yok gibiydim.
Pişman olmadığını biliyordum çünkü pişmanlık nedir bilmiyordu. Sözlerini bir insan gibi söylemişti ama bir insandan aksi olarak aklından geçirdiğinin ne tür bir etki bırakacağını düşünmemişti. Gerçi, insanlar bile bunu yapıyordu, Ölüm'den farklı bir şey bekleyemezdim.
Özür dilemesini düşünmemiştim, bunu beklememem gerektiğini bilmek daha çok yaralayıcıydı. Aynı sebepten ötürü annemle babamı öldürdüğü için onu suçlayamıyordum. İnsan olmayan birisinden nasıl insani davranışlar sergilemesini beklerdim ki?
Bundan sonraki her çıkışımda benimle geleceksin demişti ama dün gece gittiğini biliyordum. Beni uyandırmamıştı, zorla yanında götürmemişti. Belki de Iyena onunla konuşmuştu ve sözlerini hazmetmem için bana süre vermeye ikna etmişti. Şu an onunla tekrar gidemezdim, birisini daha öldürmeye kalkarsa sessiz kalır mıydım bilemiyordum ve sonunda giden kendi kellem olurdu.
Tıpkı söylediği gibi beni de öldürür diyordum ama içten içe yapmayacağını biliyordum. Ölüm'ün sözleri ve zıddını yansıtan davranışları beni zıvanadan çıkarıyordu, aklımı oynatıyordum.
Sinirleniyordu, duygularından dolayı bağırıyordu, öfkesini göstermekten çekinmiyordu. Bunlar insani özelliklerdi, daha önce sergilemiyordu. Ama bu kadar mıydı merak ediyordum. Başka bir şey hissetmiyor muydu?
Artık dışarı çıkmam gerekiyordu, onunla zorla da olsa iki kelime etmeliydim. Aynı rüya başımı ağrıtıp duruyordu, o rüyadaki sandığı amcamın evinde gördüğümden neredeyse emindim ve doğrulamak zorundaydım.
Üstümü başımı düzelttim, koca bir cesaretle kapıyı açtım. Bir gündür görmediğim güneş beni çok rahatsız etti.
Odamdan çıkıp sola döndüğüm an bir yan kapı açıldı. Emhyr'le karşı karşıya kaldım.
Yüzüne bakamıyordum, gözlerimi karnına dikmiştim. Karşılıklı dururken ne o konuştu ne de ben. Bakmasam bile yüzümü incelediğinin farkındaydım. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordum. Bir şekilde birisinin konuşması lazımdı.
Cevap alamadığım için göz göze gelmek zorunda kaldım. Duymamış gibi bakıyordu. "Benden ne zaman bir şey istesen ertesi gün sesin kısılıyor."
Haklılık payı vardı. Buradan gitmeden önce benimle uyumasını istemiştim, annemle babamın ölümü izleyip kaçmıştım. Diğer isteğim beni kendisine ait kılmasıydı, sonrası zaten geçen gün başıma gelenlerdi.
"İlki için hak veririm ama iki gün öncesi farklı. Sesim kısılmadı, sesimi keseceğini söyledin. Bana başka çare bırakmadın."
"Kaya..." dedi ama bu kadarla kaldı. Gözlerini kapatıp nefes çekti. "İste."
İşin zor kısmına şimdi gelmiştim. Soruma yanıt olarak hayır diyeceğini düşünüyordum ama sadece bunu söylemekle kalmayabilirdi, tehdit edebilirdi. Bana ağzımdan çıkmaması gereken kelimelerin listesini veriyordu, her geçen gün bu liste kabarıyordu.
Hemen söylemezsem bir daha söyleyemezdim. "Eve gitmek istiyorum."
Kaşları hemen çatıldı. "Hayır." Beklemeden reddetti çünkü kendimi ifade edemedim.
"Yanlış söyledim. Eve beş dakikalığına gitmek istiyorum. Almam gereken birkaç şey var. Buradan kaçmıyorum, geri döneceğim."
"Iyena'dan iste."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM'SÜZ
FantasyÖlüm, kanlı canlı bir bedendi. Ölüm aralarında geziyordu ve adaleti kılıcıyla sağlıyordu. Amcasının evinde hapis hayatı yaşayan Kaya'yı kurtaran, can almak uğruna beden bulmuş Ölüm'ün kendisiydi. Ölüm onu yaşatmıştı. Tekrar görüşmeyi bekliyordu.