dört ~ paranoya

53 9 28
                                    

Öğlen Jiseok'la birlikte okula geldiğimizde Jiseok hızlı adımlarla yanımdan ayrıldı. Nereye gittiğini sorduğumda ise lavaboya gideceğini söylemişti. Bu tavırları benimle zorla duruyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Belki de haklıydı.

Jungsu'nun kantinden iki kahveyle çıktığını gördüm ve yanına ilerledim. Kahvenin birini alırken asık suratımı farketmiş gibiydi. "Neyin var senin?"

"Jiseok tabi ki, ne olabilir?" Duvarın kenarındaki kaloriferin önüne geçip dikildik bir süre.

"Ayrılın anasını satayım. Neyin savaşını veriyorsunuz?"

"Ona çok bağlandım, yapamam."

"Bana kalırsa bu ilişki çok uzun sürmez."

"O ne demek şimdi? Bir şey falan mı duydun?"

"Ne duyabilirim, ayrıca gerek var mı ki? Her şey açık."

"Jiseok'un aklında ayrılık falan var mı öğrenmem lazım." Aklıma gelen şeyle devam ettim. "Gunil'in ağzını arasana sen, Jiseok her şeyini ona anlatır."

"Asla." Tek bir kelime edip kahvesini içmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadım. Tamam Gunil'le iyi anlaşamazlardı ama çok büyük bir şey de istememiştim.

"Sebep?"

"Onu gördüğüm yerde ağız burun dalasım var da ondan."

"Noldu yine?"

"Juria'yla çıkmaya başlamışlar." Bir dakika Juria Jungsu'nun exi değil miydi? İyi de neden Juria?

"Ne alaka ya?"

"İnadına yapıyor farkındayım." Jungsu adeta burnundan solurken ne kadar sinirlendiği belli oluyordu. Onun Gunil'e olan bu nefretini bir türlü çözememiştim ve sanırım o da öyle. Ama her an ona sataşmaktan da alıkoyamıyordu kendini.

Kahvem bittiğinde ilerideki çöp kutusuna atmak için yaslandığım duvardan ayrıldım. O sırada gözüm karşı sınıftan çıkan Jiseok'a takıldı, peşinden de biri geliyordu. Merakla bakmaya devam ettim. Umarım tahmin ettiğim şey değildir. Ahh, şükür ki Gunil'di. Tekrar Jungsu'nun yanına geçeceğim sırada gelen adım seslerini duymamla başımı kaldırıp bakmak zorunda kaldım. Bu oydu, yeni hoca.

Geçmesi için yan tarafa kaydım fakat o da o tarafa geçti ve daha da yakınlaştı. Yüzüne bakmak istemiyordum ama tam da karşımda dikiliyordu. Zorlukla kaldırdım bakışlarımı, ona bu kadar yakından bakmak sebebini bilmediğim bir şekilde nabzımı artırmıştı. Sanırım yine gereksizce stres olmuştum. Dünkü gibi düz bakışlarını gözlerime odakladı. Bugün gözlük takmamıştı, tıpkı bir tilkiye benzeyen çekik gözleri ortaya çıkmıştı.

Ben bir iki saniyelik bakışlarımı ondan ayırırken elindeki bilgisayar çantasını bana doğru uzattı. "Bunu 612. dersliğe bırakmanı istiyorum."

Dediği şeyle şaşırıp kaldım ama elimi uzatıp çantayı almaktan başka seçeneğim de yoktu. Neden o kadar insan içinden gelip beni bulmuştu ki, ya da kendisi götüremez miydi? Parmaklarına dokunmamaya çalışarak çantayı almak için uzandım fakat eli tamamen çantanın sapını kaplamıştı. Soğuk parmakları tenime değdiği an içimde çok tuhaf bir his oluştu. Dudaklarımda hissettiğim kuruluğu gidermek adına dilimle ıslattım. Hala üzerimde olan bakışlarını oraya indirdiğinin farkındaydım ve bu istemsizce parmaklarımın titremesine neden oldu.

Sonunda ondan aldığım çantayla birlikte küçük bir baş selamı verip 612. dersliğe ilerledim. Bir an önce şu durumdan kurtulmak istiyordum. Çantayı masaya bırakıp çabucak sınıftan çıktım. Kapının yanında beni bekleyen Jiseok'u son anda farketmiştim. Az daha çarpışacaktık ki ikimiz de geri çekildik. Jiseok gözlerini kısıp beni izlerken neden o şekilde baktığını anlayamadım. "Ne oldu?"

"Bir bakışınla siktiğimin hocasının gözüne girmişsin bakıyorum da." Ne demeye çalışıyordu şimdi? Yüzünde öyle bir ifade vardı ki söylediklerine bir anlam yükleyemiyordum. Kızıyor muydu ya da belki de kıskanmıştı. İkincisinin olmasını dilerken eline uzandım.

"O kadar öğrencinin içinde gelip nasıl beni buldu anlamadım gerçekten." Adamın iki gündür bana olan bakışlarını farketmemişim gibi konuştum. Beni geriyordu ama bunun nedenini hala bir türlü çözememiştim.

Jiseok tutmak için uzandığım elini geri çekti, sonra ise bir anda dönüp koridorda ilerledi. Elimle alnımı kavrayıp bu tavırlarını bir şeylere yormaya çalışırken tam arkamdan gelen adım sesleriyle döndüm. Yine oydu. Dakika başı beni bulması şaka gibiydi gerçekten. Fakat adamın burada dersi vardı ve sınıfın kapısının önünde duran bedenim yüzünden içeri geçememişti. O an gelen aydınlanmayla çekilip yolu açtım ama içeri girmedi.

O hiçbir şeyi önemsemeden beni izlerken ben yere odaklı bakışlarımı gözlerine çıkarmamak için çabaladım. Onun gibi özgüvenli biri değildim ve gerçekten beni fazlasıyla strese sokuyordu. Çünkü o bakışlar çok farklı anlamlarla doluydu bunun farkındaydım. Geri adım atmaya başlayıp oradan uzaklaşacaktım ki derin sesini duymamla durmak zorunda kaldım.

"Dersime dair bildiğin şey sadece adı, öyle değil mi?"

Cevap veremeden baktım yüzüne. Gözlerindeki bakışlar bu sefer biraz daha farklıydı. Sanki aklında bir plan varmış gibiydi. Bir şey söylemeyişim ona cevap olurken sinsi bakışlarını benden ayırmadı.

"Bunu öğrendiğim iyi oldu." Ben anlamsız bakışlarla arkasından onu izlerken sınıfına geçti ve kapıyı kapattı. Neyi kastetmiş olabilirdi ki? Kesinlikle bir şey düşünüyordu ama ne olduğunu anlamak benim için hiç de kolay değildi.

İki ders bitip araya girerken Jiseok sınıftan kaçar gibi çıktı. Acelesi neydi merak ediyordum ama bu sefer kendime engel olmalıydım. Onu biraz rahat bırakmaktan zarar gelmezdi öyle değil mi? Belki biraz kafasını toparlardı. Zaten ne yapabilirdi ki, Gunil'le takılmaktan başka.

Jungsu'yla birlikte sınıftan çıkıp koridorun karşısına geçerken Gunil'in elini sıkıca tuttuğu kızla yanımızdan geçmesine şahit olduk. Jungsu'nun elini sertçe yumruk yaptığını farkettim. Neden bu kadar sinirlenmişti ki? Juria'yı mı kıskanmıştı yoksa? Hayır hayır, onu hala sevdiğini sanmıyorum. Peki ya neden şu an onları öldürecekmiş gibi bakıyor? Ahh bir saniye. Gunil eğer buradaysa Jiseok nerede?

Jungsu'yu umursamadan koridoru geçip sınıflara göz attım. Çoğu kapı açıktı ve kapalı olanlarda ise ders işleniyordu. Bunu kulağımı kapıya yaslayarak anlamıştım evet. Fazla mı paranoyaktım acaba? Belki de dışarıda bir sigara molası veriyordur. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkasam hiç de fena olmaz. Artık akıllanman gerek Jooyeon.

Tuvaletin kapısını açacağım sırada kilitli olduğunu farkettim, birkaç kez tıkladım ve sonunda açıldı. Açan kişi Jiseok'tu. Yine paranoyaya bağlayacaktım fakat tüm kabinlerin kapısının açık olduğunu görmemle rahatladım. Düşündüğüm gibi bir şey yoktu. Jiseok küçük bir tebessüm edip dışarı çıktı ve ben de içeri girdim. Uzun zamandır benden gülüşünü saklayan kişi ne olmuştu da şimdi gülümsüyordu bilmiyorum ama o güzel gülücüklerini özlediğimi biliyorum.

İşimi bitirip dışarı çıkarken o anda aklıma gelen şeyle temizlik malzemelerinin bulunduğu kabine bakmadığımı ve oranın kapısının kapalı olduğunu farkettim. Hiç tereddüt etmeden bir anda açtım fakat paspas, vileda ve temizlik ürünlerinden başka hiçbir şey yoktu. Ben kesinlikle tam bir şizofrenim değil mi? Neden hala burada biri varsa bile ben tuvaletteyken çıkmış olma ihtimalini düşünüyorum?

*15.9.23*

𝚙𝚊𝚛𝚊𝚗𝚘𝚒𝚍 ▪︎ 𝚓𝚘𝚘𝚍𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin