Ertesi gün okula geldiğimizde Jungsu'nun öfke dolu bakışlarıyla karşılaştık. O bakışları kim için attığı kesinlikle anlaşılabilirdi fakat hiç de öyle basit, geçiştirilecek gibi değildi. Aşırı şekilde sinirliydi. Jiseok'la binaya girerken arkamızdan Gunil de el ele tutuştuğu sevgilisiyle birlikte içeri geçtiler. Jungsu onları gördüğü an kan beynine sıçramış gibi karşı koridordan hızlı adımlarla gelmeye başladı. Ne yapıyordu bu çocuk böyle?
Gunil'in üstüne atlayacağını anladığımda hemen önüne geçmeye çalıştım. Jiseok da araya girip olacakları engellemeye. Fakat Jungsu fazlasıyla kızgın görünüyordu ve bu derece hırçınlaşan birine bariyer kurmak hiç de iyi bir fikir gibi gelmiyordu. Beni aniden savurup kenara iterken Jiseok'a tutunup düşmemeye çalıştım. Jungsu tekrar hızlı adımlarla ilerledi ve ikilinin önlerinde durdu.
Gunil Juria'nın elini bırakıp gitmesi için işaret ettiğinde kız da geri çekildi. Olacakları az da olsa tahmin edebilirdi ve şu an ayak altında olmak akıl karı değildi. Öyle ki Jiseok ve ben de duvarın kenarına geçip sadece izlemekle yetinebildik. Belki de yine, her zamanki gibi sadece laf dalaşı yapacaklardı. Eğer büyüyecek olursa zaten el atardık.
Jungsu burnundan solurken tamamen geçti Gunil'in karşısına. "Sen yalancı, şerefsiz, üçkağıtçı herifin tekiymişsin. Vicdanımı kullanıp bana oynamaya kalktın."
Gunil de ondan farksız durmuyordu. Biri üzerinize yürüyüp yüzünüze tükürürcesine konuşsa siz de sakin kalamazdınız zaten. "Sen bunları hakettin, tamam mı? Benimle derdin ne bilmiyorum, bir türlü çözemedim ama inan zerre umurumda değilsin. Şimdi çık git önümden, aklının estiği her dakika da bana bulaşmayı kes."
Jungsu bu sözlerin ardından iyice sinirlenmiş gibi görünürken ani bir hareketle savurduğu yumruğunu Gunil'in suratına geçirdi. Jiseok hemen koşup aralarına girdi, daha çok darbe almasını önlemek için. Juria da yaklaşmaya çalışıyordu fakat Jiseok onu engelledi. Ben ise Jungsu'yu zorla tutmaya çalışırken o beni tekrar savurmuştu. "Sana tahammül edemiyorum. Yüzünü bile görmeye dayanamıyorum."
Gunil, kanayan burnunu önemsemeden Jiseok'un arkasından ayağa kalktı. "Siktir git o zaman amına koyduğum, uzak dur benden. Hiçbir şey yapmadığım halde benden nefret eden sensin." Jiseok onu tutmaya çalıştı ama beceremedi. Gunil birden arkasından fırlayıp Jungsu'ya sert bir tokat attı. Tokat o kadar sertti ki 'şak' sesi adeta koridorda yankılandı. Etrafımız da iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı.
Jungsu kıpkırmızı olan yanağını tutarken birkaç hoca da koridorun başında kendini gösterdi. İşte şimdi ayvayı yemiştik. Hayır biz değil, ikisi. "Ne oluyor burada?!" Minho hocanın bağırışı hepimizi ayakta titretmeye yetmişti ki gelip olanları anlamaya çalıştı. Gunil'in yaralı olduğu aşikardı. Jungsu'nun yanağı ise tamamen kızarmıştı. Gunil öyle bir vurmuştu ki damarları patlamıştı.
Hoca elindeki telefondan bir yeri tuşlayıp aramaya başladı. "Seul üniversite kampüsüne acil ambulans istiyoruz."
☆
Gunil'den
Uzandığım yataktan doğrulup gitmeye kalkacaktım ki karşımda dikilen çocuk yüzünden kafamı kaldırıp bakmak zorunda kaldım. Jungsu, hala kızarık yanağıyla tip tip bana bakıyordu. Belki de yine kaşınıyordu. "Ne istiyorsun?"
"Noldu, sevgilin seninle ilgilenmiyor mu?"
"Gelmesini istemedim. Ayrıca sanane bundan. Niye geldin ki sen, gitsene."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚙𝚊𝚛𝚊𝚗𝚘𝚒𝚍 ▪︎ 𝚓𝚘𝚘𝚍𝚎
Fanfiction~tamamlandı~ biyocu: kaçmayı bırakıp bir gün kendin geleceksin ayaklarıma merak etme ✔️✔️ Yeni atanan Seungmin üniversitedeki öğrencilerden birini gözüne kestirmişti fakat Jooyeon'un tek yaptığı Seungmin'i gördüğü yerde ondan kaçmaktı. Fakat hisleri...