beş ~ hep bir stres hep bir gerginlik

50 8 36
                                    

Aradan geçen bir haftanın ardından Jiseok'la ilişkimiz de biraz olsun düzelmiş gibiydi. Uzun zaman sonra güzel bir gece geçirmiştik, beni hala sevdiğini anlayabiliyordum. Çünkü yoğun duygular barındıran sözcükler sarfederken o özlediğim dokunuşlarını da esirgememişti. İkimiz de seviyorduk birbirimizi ama ben bazen çok üzerine gidiyordum ve bunu bir an önce düzeltmem gerekiyordu. Bu konuda da konuşup anlaşmıştık. Sadece güven tazeleyip ilişkimizi devam ettirecektik ve bunun için ikimizin de çabası gerekiyordu.

Tuttuğum elini bırakıp sırama geçerken o da yerine, yanıma oturdu. Birazdan ders başlayacaktı, yine o adamı görecektim. Onun olduğu hiçbir alanda kendimi rahat hissedemiyordum. Hep bir gerginlik, hep bir stres doluyordu bedenime ve asla sebebini bilmiyordum. Hafta içerisinde birkaç kez okulda karşılaşmıştık fakat bunlar sadece küçük bakışmalar ve benim verdiğim baş selamlarından ibaretti. O günden sonra bir daha benden bir şey istememişti. Ama onu her gördüğüm an bunu yapmamak için zor duruyor gibi görünüyordu.

Kapıdan içeri geçerken bu kez gözlerimi kaçırmak istemedim. O beni çekinmeden izlerken ben neden kaçırıyordum ki bakışlarmı? Üzerine zümrüt yeşili parlak bir ceket giymişti ve yakası fazlasıyla açık duruyordu. Beyaz teni ona baktığınız an dikkatinizi çekiyordu. Saçlarıyla kıyafetinin rengi oldukça uyumlu görünüyordu ve bugün de gözlüklerini takmamıştı. Açıkçası gözlüklerle de çok iyiydi ama bu hali kesinlikle daha çekiciydi.

Kimseye bakmadan geçip masasına yerleştirdiği bilgisayarını açtı. Ardından hızlı bir şekilde dersi anlatmaya başladı fakat kimsenin odaklanabildiğini düşünmüyordum. Herkes hocayı izliyordu ama bu bakışlar dersi dinleme bakışları değildi. Bu adamda şeytan tüyü falan mı vardı acaba? Çünkü umursamaz herifin teki olmasına rağmen herkesi kendine aşık etmişti sanki.

Önüme dönüp not almak için defterimi açtım. Yazmaya başlayacaktım ki yine o derin sesiyle hitap etti birine. "Sen." Kafamı kaldırdığımda arka sıralara doğru baktığını farkettim. Bana bakıyor olamazdı değil mi? "En arkadaki." Evet tam olarak bana bakıyordu. Yine ne isteyecekti merak ediyorum. Ya da hayır hayır etmiyorum.

Bacaklarım titremeye başlarken ayağa kalktım. Tüm sınıf beni izliyordu, nabzım neredeyse zirve yapmıştı. Ben ne ara bu kadar korkak birine dönüşmüştüm? "Buraya gelip bize standart sapma ve varyansı açıkla." Hay sıçayım. Sıçmıştım da zaten.

Ben ve olmayan bilgilerimle birlikte ilerledim. En ön sırada oturan Jungsu'nun eyvah dercesine dudağını ısırması yüzünden iyice gerilmiştim. Fakat neden iki haftadır her ders bu adam benden bir şeyler anlatmamı istiyordu? Bana kadar daha bir sürü öğrenci vardı. Neden bendim?

Titreyen sesime aldırış etmeden konuştum. "Bu konuya pek hakim olduğum söylenemez."

"Bildiğin her şeyi anlat, fazlasını istemiyorum." Fazlası yoktu zaten eksiği vardı. Korkuyordum, öyle bir korkuyordum ki masanın üzerindeki mouseu bana uzattığında parmaklarımın titremesini engelleyemedim. Projeksiyona bağlı olan bilgisayar ekranındaki grafik ve istatistiklerle bakıştık bir süre. Ne biliyordum da neyi açıklayacaktım? Fakat bir şeyler yapmam gerekiyordu. Eğildim ve mouseu hareket ettirdim. Üstten birkaç sütun, yandan birkaç satır seçip geçen seneden öğrendiğim şeyleri hatırlamaya çalıştım. Daha doğrusu öğrenemediğim şeyleri.

Adam kesinlikle her şeyin farkındaydı. Oturduğu sandalyede biraz bana doğru yaklaştı ve sessizce fısıldadı. "Bilmiyorum demek bu kadar zor olmamalı." Elimi o an mousedan çekerken ona dönmek zorunda kaldım. Açıkta kalan yakasına kaydı bakışlarım. Göz alıcı ten rengi ve yine sıktığı o mükemmel kokan parfümü kafamı allak bullak ederken öğrencilerden birinin öksürük sesiyle kendime geldim. Dalıp gitmiştim ve bu benim yapabileceğim bir şey değildi. Ne oluyordu bana böyle?

𝚙𝚊𝚛𝚊𝚗𝚘𝚒𝚍 ▪︎ 𝚓𝚘𝚘𝚍𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin