Medya: Pars Yekta
Vücudumda hissettiğim hiç yabancı olmayan, en az iki öğün yaşadığım adrenalin tekrardan beni bulmuştu.
Nefes nefese kalmış, terlemiştim ama koşmayı da bırakmıyordum. Bırakmıyorduk daha doğrusu.
Tam yarım saattir koşuyorduk, peşimizde adamlarla. Nereye koşuyorsunuz derseniz, karakola koşuyorduk. En iyi orada yakalatırdık onları, öbür türlü ya biz yakalanırdık ya da onlar yakalanmadan kaçardı.
Koşarken düşürmeden cebimde ki telefonu çıkarmaya çalıştım. Telefonu çıkarıp Tolga abiyi aramaya çalıştım.
Tolga abi parsın abisi, 28 yaşında asayiş büro da başkomiser. Telefon çalarken hoparlöre aldım.
"Efendim güzelim"
"Abi karakolun önüne ve etrafına ekip diz olur mu?"
"Neden? Yine bir belaya mı bulaştınız çocuklar, hem o seslerde ne!?"
Koştuğumuz için rüzgar ve hışırtı sesleri geliyordu.
"Abi sen hazırla ekip, arkamızda organ mafyası var!"
"Ne!? Bu da ne demek oluyor pera!?"
"Bende seni abicim, bende seni, öpüyorum" birşey demesine izin vermeden telefonu kapattım.
"Abim ne diyor" sesini duyurmak için bağırdı pars. Koştuğumuz için ve rüzgar olduğu için bağırmayınca duyulmuyordu sesimiz.
"Bir kaç polis hazırlamasını söyledim. Yoksa bu gidişle mermiyi götümüze yiyeceğiz" sözümü bitirmemle silah sesi duyduk. Birbirimize şaşkın bir şekilde bakarak daha da hızlandık.
Sonunda karakol görüldüğünde hızımızı daha da arttırdık. Artık daha ne kadar artacaksa. Depar atıyorduk resmen.
Bizim karakol yakınlarına gelmemizle arkamızda ki adım sesleri yavaşlamıştı. Polisler kaçmalarına imkan vermeden yakalamışlardı. Ters kelepçe olan adamlar karakola zorla girerken bize ters bakışlar atıyorlardı.
Yüzüme gıcık ve alaylı bi gülümseme takınıp kimse görmeden el hareketi çektim.
Adamın bakışları değişti, önce şaşırdı sonra sinirlendi, kulakları mosmor olmuştu.
Başımda bi gölge hissedince kafamı kaldırdım. Tolga abi..
Ellerini göğsünde kavuşturmuş, hesap sorar bakışlarla bakıyordu. Uzun boyu da eklenince..
Yüzümü ifadesiz tutup bir şey demedim. Bu gün zaten yeterince kendimden taviz vermiştim, mimikler, çok konuşmak gibi. Kafasıyla karakolu işaret edince parsla beraber ilerledik. Pars kolunu omzuma atınca bişey demedim.
Temas çok fazla tercih etmezdim, sevmezdim. Bu yakın hissettiğim kişilerde değişiyordu tabii.
Karakola girdiğimizde bir kaç tanıdık polis abi bize bakıyordu. E haliyle alışmışlardı. Bizi gördükten sonra kafalarıyla selam verip işlerine geri döndüler. Selamlarını alıp bizde önümüze döndük. Abimin odasına girdiğimizde o kendi koltuğuna oturdu, bizde masanın önünde ki koltuklara.
"Ee anlatın bakalım yine ne belaya bulaştınız"
"Bak şimdi abi, biz pera ile geziyorduk o sırada ara sokakta sesler duyduk e haliyle durur muyuz. Bir tane çocuğu sıkıştırmışlar kaçırmaya çalışıyorlar bizde hemen dikkatleri dağıtıp çocuğu alıp kaçtık. Çocuğu kimse görmeden utku abinin dükkanına bıraktık. Sonra da hedefleri kendimize çekip buraya koştuk"
"Bakın çocuklar, anladım iyilik yapıyorsunuz, küçük bir can kurtarıyorsunuz ama kendinizi de tehlikeye atıyorsunuz. Ya başınıza bir şey gelse, ya bir şey olsa ne yapacağız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavacun | Karışan Bebekler
Teen Fiction"Bir lavacunla geldiğimiz noktaya bak, hastane odası!" "Lahmacun demek istedin heralde?" "Lahmacun, lavacundur" Bir lahmacun aşkı, bir karışan bebekler hikayesi. Lahmacuna aşık iki arkadaş, kardeşte diyebiliriz. Umursamaz, serseri, hafif bir şekilde...