🎶 Je te laisserai des mots - Patrick Watson 🎶İyi okumalar.
~6 sene önce~
"Efendiiim?" Telefonumu kulağıma yaslarken bir yandan da çantamı son kez kontrol ediyordum. Babam yeni uyanmıştı ve lavaboda olmalıydı. Mutfaktan gelen gürültülü tencere sesleriyle de annemin alt katta olduğunu anlamıştım. Sabahın bu saatinde bu kadar ses çıkarabilmeyi nasıl başarabiliyordu? Benim kendi sesime bile alışabilmem için zaman gerekiyordu. Özellikle sabah saatlerinde bu kadar yüksek sesler beni fazlasıyla geriyor, annemin ruh haline dair ipuçları verdiğinden evden bir an önce çıkmam gerektiğini hissettiriyordu.
"Ne yapıyorsun canım? Hazır mısın? Ben yaklaştım sayılır. Hiç içeriye sokma beni annemin sabah gerginliğiyle uğraşmak istemiyorum."
"Bir iki dakika beklesene. Kazağımı bulamıyorum. Olmadı başka bir şey alacağım yanıma. Telefonda tutma beni, hadi öpüyorum."
"Hızlı ol." Telefonu kapatıp arka cebime attım ve dolaba yöneldim. Şimdiye kadar 3 kere altını üstüne getirmemişim gibi baktığım yerlere tekrar bakarak kazağımın sihirli bir şekilde elimi attığım yerde olmasını bekledim. Kirliye mi atmıştım ben bunu? Ablam da artık bizimle yaşamıyordu, suçlayacak pek bir kimsem yoktu kendimden başka. Merdivenlerin başına ilerledim.
"Anneee?" Bir yandan topladığım saçım herhangi bir yerden falso vermiş mi diye kontrol ediyordum.
"Ne oldu?" Ve süregelen tencere sesleri. Annem de favori tenceresini arıyordu anlaşılan.
"Mavi, o çok yumuşak kazağımı gördün mü?" Annemin merdivene yaklaşan adım seslerini duyduğumda odama yönelmiştim tekrardan.
"Birkaç gün önce mi giyiyordun onu?" Soru kalıbını tam anlamasam da cevap verdim.
"Evet, yeni aldım ya."
"Arabada çıkarmamış mıydın eve dönerken?"
Sıkıntıyla ofladım. Doğru söylüyordu. Dışarda okuldan sonra babamlarla yemek yemiş eve dönüyorduk. Yekta'yla aramızın eskisi gibi olmadığına dair düşüncelerden oldukça bunalarak kazağı çıkarıp kenara atmıştım. Babam da banyodaydı, anahtar bulmakla uğraşamazdım şimdi. Dışarıdan gelen korna sesiyle dolaba yönelip koyu mavi bir başka kazak alıp çantama tıkarak merdivenlere yöneldim.
"Ablan mı alacaktı bugün seni?" Mırıldanarak onaylarken ayakkabılarımı ayağıma geçiriyordum. Bu botları da kazağımla beraber yeni almıştım. Bayıldığım paradan sonra uzun süre alışveriş yüzü görmeyeceğim kesindi.
"Niye çıkmıyor yukarı?"
"Acelesi varmış, öpüyormuş sizi. Hadi ben çıktım annem." Ona dönüp yanağına bir öpücük bırakıp kapıyı açarak dışarı çıktığımda arkamdan seslendi.
"Kız, eteğini mi kısaltıyorsun sen?"
"Ay hayır anne ya, uzamışımdır kaç senedir giyiyorum bunu." Hayır uzamamıştım, kısaltmıştım ama azami ölçüdeydi. Herkes bu şekilde kullanıyordu. Hocaların sorun edeceğini sanmıyordum. Bana gelene kadar başkalarını uyarabilirlerdi. Dış kapıdan çıktığımda ablamın arabasını gözüm aradı. Annemden aldığı arabayı desek daha doğru olabilirdi tabii. İki çocukları ve iki arabaları vardı. Onlara da araba lazımdı o yüzden benim pek şansım yok gibiydi bu konuda. Yine de babama kendimi yeterince acındırırsam insafa gelebilirdi belki de. Arabaya doğru ilerlerken ablamla göz göze geldik ve içeriden gelen müzik sesiyle ağlamamı durduramadığıma dair bir mimik yaptım. Bunun onu güldüreceğini biliyordum. Çok sevdiği ve sonrasında bana izlettiği bir filmin müziğiydi. Son derece acıklı tabii. Beraber film ya da dizi izlemeyi, onun üniversite hayatından bahsederek hiç tanımadığım insanların dedikodusunu yapmayı ya da lisedeki erkeklerin ne kadar çocuk olduklarına dair binbir farklı sohbet içine girmeyi severdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
Детектив / ТриллерSaye Erarslan, 16 yaşında okuldan evine döndüğü bir akşam üstü hayatının yönünü değiştirecek bir adamla karşılaşmıştı. Yardım eli uzattığı bu yaşlı adam, aslında kabusun ete kemiğe bürünmüş haliydi. O gün, dünyasından koparılarak altı uzun yıl boyun...