Hey! Ben geldim, nasılsınız? Yeni bir kurgu yazmaya başladım ve bu kez masum bir aşk hikayesini konu alacağım. Genelde cinayet ve aksiyon türü yazdığım için biraz zorlanacağım ama elimden gelen bu. Artık bu tarz şeyler yazmak istiyorum... Şimdilik iyi okumalar ve ufak bir spoiler; Bir sonraki bölüm texding şeklinde olacak.
Oy ve yorum atmayı unutmayın...
Bugün, yeni hayatımın ilk günü.
"Afra!" Yorganı kafama kadar çekip gözlerimi sıkıca yumdum. Tüm gece heyecandan uyuyamamış ve oyun oynamıştım. Şu an haliyle uyanamıyorum. Deli gibi uykum var ve buna rağmen annem bağırıp duruyor.
"Afra beni oraya gelmeye zorlama! Kalk dedim!" Annem yeniden bağırdığında derin bir iç çektim. "Afra!"
"Anne adımı mı ezberlemeye çalışıyorsun?" Dedim sürüklenerek yataktan inerken. Şu an resmen yerde sürünüyordum. Okula hiç gidesim yoktu. Zaten gergindim ve annem bağırarak beni iyice geriyor.
"Kızım sabahtan belli bağırıyorum! Kalksana artık!" Annem odamın kapısını neredeyse kırarak içeri dalarken ben resmen yeri boylamıştım. Öyle girilir mi odaya ya? Ödüm patladı!
"Öf anne!" Diye söylendim yerden kalkarken. "Al kalktım!" Annem beni duymazdan gelerek dolabımın kapağına okul kıyafetlerimi astı. "Bunları hemen giyip gel. Kahvaltı hazır." Dedi ve odadan çıktı.
"Of!" Neredeyse ağlayarak dolabımın kapağına asılmış olan giysilere baktım. Zaten dağınık olan saçlarımı iyice karıştırarak beyaz gömleği elime aldım. Üzerimdeki ince tişörtü çıkarıp gömleği hızlıca üzerime geçirdim. Okulun kırmızı ve siyah renklerinden oluşan kravatını boynuma doladım ve yine aynı renklerde olan siyah kırmızı eteği giydim.
Sanırım bu okulun sahibinin gerçekten bu iki renge takıntısı vardı...
Son olarak okul formasını tamamlayan beyaz ceketi elime alıp logosuna baktım.
Doğa Koleji...
Logoda büyük harflerle okulun adı yazıyordu. OKula geliyorsunuz demenin kolay yolu bu sanırım.
Beyaz converselerimi ayaklarıma geçirdim. Daha sonra çorap giymeyi unuttuğum için kendime küfür ettim. Ayakkabılarımı çıkarıp beyaz, diz altı çoraplarımı giydim ve yeniden ayakkabılarımı giydim.
Makyaj masama oturup hızlıca çok hafif bir makyaj yaptım. Makyaj yapmayan kız olmadığı için bu hafif makyajın göze çarpmayacağından adım gibi eminim. Hızlıca saçlarımı tarayıp düzleştirdim.
Küçük sırt çantamı alıp içine telefonumdan yeni çıkardığım şarj aletimi, sürdüğüm rujumu, parfümümü ve biber gazını koyup çantayı kapattım. Defter ve kalem gibi şeyleri zaten dünden çantama koymuştum.
Kablosuz kulaklığımı boynuma astım. Şarjdan yeni çıkardığım telefonumu elime alıp odamdan çıktım. Yüzümü yıkamayı unutmuştum ama şimdi makyajımı yeniden yapamam. Makyaj yapmadan önce zaten ıslak mendille sildim. Yeter de artar bile.
"Sonunda kızım!" Dedi annem kahvaltı masasında oturmuş beni beklerken.
"Sana da günaydın anne." Dedim çarprazına otururken. Yeni tuttuğumuz yardımcı bana servis yaparken ne kadar aç olduğumu fark ettim.
"Saat kaç?" Dedi annem huysuzca. Çatalımı ve bıçağımı elime alırken umursamazca omuz silktim. "Bilmem, bakmadım."
"Saat sekiz buçuk!" Dedi annem çileden çıkmışçasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİHAŞK
ChickLitYarı kurgu yarı yaşanmış bir hikaye... Aşık olmak kadar zor, intihar etmek kadar kolaydı seni sevmek... Bana yaşadığım her şeyi unutturacağımı sanmıştım, meğer yanılmışım. Bana hepsini yeniden, daha beter ve daha çok acıtacak şekilde yaşattın. "N...