7

433 48 37
                                    

rin:
ölüyor musun

isagi:
henüz değil.

rin:
üzüldüm.

isagi:
ikide bir beni yoklayacağına dersine odaklan.

rin:
hasta olunca boktanlaşıyorsun
o zamanlar seni ekstra sevmiyorum

isagi:
öyle demiyordun aslında.
ölümcül bir hastalığa yakalanmışım gibi oradan oraya koşturduğun zamanlara ait anılarım hâlâ taze. gayet.

rin:
o zaman da fikrim aynıydı.

isagi:
telefonu bırakıyorum.

°°°°

Biraz başım dönüyor, biraz da üşüyordum. Her sene bu aylarda hasta olurdum. Nadiren bile hasta olsam, hastalıklarım çekilecek türden değildi. Henüz hastalığın ikinci günündeydim ve 2 saat sonra ölüyor gibi hissedeceğimden neredeyse emindim. Rin'se öyle gözükmemeye çalışsa da tam bir anne edasıyla beni saat başı kontrol ediyordu. Bunların bahanesi elbette hep değişiyordu.

Kapının dış tarafından gelen iki tıklamayla ayağa kalktım. Büyük ihtimalle Meguru ya da Nagi'ydi. Birkaç büyük adımda kapıya ulaştım. İroniktir ki kapıda dikilen kişi Sae'den başkası değildi.

Sae hakkındaki düşüncelerim çok karmaşıktı. Rin'e yaptıkları affedilemezdi. Her ne kadar şu anki durumumuzda bunu önemsememem gerekiyor olsa da  bir yanım hâlâ Sae'yi yumruklamak istiyordu. Rin'de hala atlatamadığı travmalar bırakıp siktir olup gitmişti. Öte yandan üniversitedeki ilk yılımda beni en çok destekleyen kişilerden biri olmuştu. Bende bir potansiyel gördüğünü söylemekle yetinmişti hep.

"Rin içeride mi?" Kardeşini merak etmeye henüz başlamış olması bile kanımı kaynatıyordu. Önceki sene Sae'yle yine de hatrı sayılır bir yakınlığımız vardı arkadaşlık çapında. Şimdiyse onu görmeye katlanamıyor gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. "Dersi var, ne için bakmıştın?"

"Rin'le tekrar sevgili mi oldunuz siz?" Ani gelen soruyla midemin kasıldığını hissettim. "Olmadık, olmayacağız da Sae. Bir ihtiyacın yoksa artık gitsen daha iyi olur. Rin gelecek." Tek kaşı havalandı, dudaklarında belli belirsiz bir sırıtış vardı. "Yanlış anlaşılmaktan korkuyorsun. Rin, zaten benimle aynı üniversiteye geldiğin için sinirli olmalı, bizi sevgili zannetmesinden korkuyorsun."

"Bir boktan korktuğum yok. Hastayım ve şu an ayakta bile durmak istemiyorum. İyi günler." Kapıyı yüzüne kapatırken derin bir nefes aldım. Rin'in ne zaman geleceği hakkında bir fikrim yoktu, söylediğim yalanın aksine. Ben hazırlanana kadar Sae'nin de gideceğini umarak üstümü değiştirmeye başladım. Uzun kollu bir sweatshirt, altına da eşofman giydim. Hava açık görünüyordu, yanıma şemsiye alma gereği duymadan odadan çıktım. Canım biraz hava almak istiyordu, biraz yalnız kalıp kafa dinlemek.

Dışarı çıkalı henüz birkaç saat oluyordu; yağmur çiseliyor, hava bozuyordu. Durmuyor, yürüyebildiğimce yürüyordum. Nereye yürüdüğümden emin emin değildim. Kulağımda kulaklığım, zihnimin beni götürdüğü yere gidiyordum yalnızca. Gözümü kapattım, açtığımda daha şiddetliydi yağmur. Ufak yağmur damlaları derimi delercesine sertçe yere düşüyorlardı. Sinirlilerdi ama kime?

"Henüz ölmediğini söylediğinde birkaç saatliğine olduğunu kastediyordun, belli ki, aptal İsagi." Rin'in sesinin geldiği tarafa çevirdim kafamı. Saatlerdir yürüyordum, karşılaşacağım son insan Rin olmalıydı. "Ne işin var burada?" Sesim hafif titrek çıkmıştı hastalığın getirisi olarak. "Ailemin evine uğramıştım - konuştuğu sırada arkasında duran evi işaret ediyordu-. Seninle gelmiştik daha önce, yolu hatırlıyorsun belli ki."

Ev gibi hissettirmişti burası ilk gelişimde. İkimizin de aile ilişkileri bok gibiydi, yine de Rin'in aile evinde huzuru hissetmiştim. Kavga, gürültü yoktu ve yanımda Rin vardı. Şimdiyse hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ayaklarımın beni yine bu eve getirmesi beni şaşırtmamıştı. "Mümkün mü ki unutmak?" Sesim kısılıyor, gözüm kararıyor, yağmur damlaları saçımdan şiddetle yere damlıyordu. "Bayılacağım, deme." Başımı iki yana salladım, sırtımı arkamdaki çite verdim, yavaşça yere doğru kaydım. "Beni böyle görmekten çok zevk alıyor musun sahi, Rin? Saçının teline dahi zarar gelse deliye dönerdim, şimdi bu durumda olmak sana da tuhaf gelmiyor mu?"

"Hastasın, ne söylediğinin farkında değilsin." Yanıma otururken konuştu. Gözlerimi açık tutmak git gide zorlaşıyordu. "Biliyorum, önemi yok." Duraksadım, gözlerim gökyüzüne kaydı. "Benim geçen yaz annem öldü Rin, haberini aldın mı?" Büyük bir haber için çok kısa ve acımasızca bir açıklamaydı belki ama tüm olanları daha kısa nasıl anlatırdım, bilmiyordum. Rin'in bedeninin kaskatı kesildiğini hissedebiliyordum. "Her şeye rağmen seni öylece bırakmamalıydım, özür dilerim." Kendimi karanlığa bırakmadan, başım Rin'in omzuna düşmeden önceki son sözlerimdi bunlar.

°°°

sinav haftasi cop

better than me, rinsagiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin