Çok çok içime sinen bir bölüm.
Lütfen verdiğim değerin karşılığını alabileyim.
Buyurun bölüme ❤️🔥
Bölümün başlarını biraz Giz ve Araf'a ayırdım. Çok tatlısınız çocuklar.
Oy ve yorum is-ti-yo-rum
.
Bazı insanların yokluğunda bulutlar sarardı etrafı. Kara bulutlar, göz yaşımızı temsil eder gibi akıtırdı yağmur damlalarını.
Yıllar yıllardı aşmıştı, ben büyümüştüm. Kara bulutlar dağılmamıştı etrafımdan. Her daim yağmur yağacakmış gibi olurdu. Ama hiç yağmazdı. Benim yağmurlarım hiç yağmazdı. Bulutlu kalbim göz yaşlarımın akmasına hiç izin vermezdi.
Kimler gelmişti, kimler geçmişti bir şekilde hayatımdan. Kara bulutları dağıtmaya, bir parça güneşin doğmasını sağlayamamıştı içimde.
Güz yaprağı demişti Araf bana.
Sanki gerçekten bir güz yaprağıydım. Bulutlu havada uçuşan, yağmur yağmadığı için kuruyan bir ağacın kuru yaprağı.
Şimdi sırtımda olan bakışları, güneşin altında kavruluyormuşum gibi hissettiriyordu. Gözlerinin dili mi vardı? Sırtımda tüm ağırlığını hissediyordum.
Karşıma geçen yabancı adamın elini sıktığımda, bu sefer bakışlar ellerimdeydi. Hissediyordum. Güçlü bakışlarıyla adamın ellerini kıracaktı, bu mümkün gibiydi.
"Sizi tanıdığıma memnun oldum, Giz hanım." dediğinde kaşlarım havalandı. Kim olduğunu sormayı düşünmemişken, "Aras Lojistiğin sahibi, Baran Aras ben." dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Aynen lojistik, yersen. Tipine baktığımda silah kaçakçısı olduğunu çıkarabilirdim. Elimin hala avucu içerisinde olduğunu fark ettiğimde, zarif bir hareketle elimi çektim. "Baran, bize müsade et evlat." dediğinde Aslan, adam başını sallayıp bizden uzağa ilerledi. Araf'ın bakışları adamı takip etti. Dikkatli bakarsanız adama gıcık olduğunu anlayabilirsiniz.
"Buyur Aslan." dedim ona dönerken.
"Bu adamın yanında güvende değilsin." dedi niyetini hemen belli ederken. "Ben kimsenin yanında güvende değilim." dedim hızla karşılık verirken. "Her günün silahlı adamlarla uğraşmakla geçecek Giz, bunu mu istiyorsun?" dediğinde güldüm. Epey sesli bir gülüş olmuştu. "Aslan. Sen kendi mesleğini, kimliğini unutuyor olabilir misin?" dediğimde yüzü gerildi. "Senin yanında güvende mi olacağım?"
"Burayı bile elimle koymuş gibi buldum. Çevrende bir tane seni koruyacak adam yok, çocuk oyuncağı değil bu."
"Babam neden beni sana emanet etmedi Aslan?"
Sustu. Epey derin bir sessizlikti. İstediğimi aldığım bir sessizlikti. Talat Karair ona güvenmemişti, ben mi güvenecektim.
"Senin yanında olmam gerekseydi, olurdum. Bir daha kapıma gelme, bana öğüt vermeye çalışma." dediğimde susmaya devam etti. "Ulaşmak istersen hep burdayım." sesi soğuktu. Bir tepki vermedim. Dostundan düşmanına herkes peşimdeydi. Çünkü ellerimde öyle bir mücevher taşıyordum ki, herkes ona sahip olabilmeyi diliyordu.
Ama o mücevhere henüz ben bile ulaşabilmiş değildim.
"Ha bir de, korunmak için adamlara ihtiyacım yok. O adamlar bir işe yarıyor olsaydı şimdi Serel Karair de, Talat Karair de hayatta olurdu." Geriye dönüp eve doğru ilerlemeye başladım. Aslan bende çok rahatsız edici hisler uyandırıyordu. Bu geçmiş yüzünden miydi bilmiyordum. Anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şah & Mat
Teen FictionElini çıplak karnıma koyduğunda avuç içini bastırdı. "Dövüşmeyelim." dedi yalvarır gibi. "Zorla dövüştürülen küçük bir kız çocuğu gelsin istemiyorum gözlerimin önüne." sesi öyle kısıktı ki ben bile zor duydum. Beni daha çok kendine yasladı. Sanki ke...