Hayatım yine okul-ev-okul-ev şeklini almıştı. Bu sefer hiç konuşmamayı seçmiştim. Kimsenin yanına gitmiyor, fikrimi belirtmiyordum. Herkeste bir bayram havası vardı. Laboratuvara uğramak içimden gelmiyordu.Belki de dünyanın kaderinin değiştirmezdim. Sanki içimdeki o kötü düşünce birden yok olmuştu ve dediği gibi ben de yok olmaya başlıyordum.
Sınıfta dikkatim Chris çekti. Bir şeyler yazıyor gibiydi. Göz ucuyla yazdıklarına bakarken sırasındaki çizimleri gördüm.
Onlara benzeyen çizimlerdi. Başlarda çok dikkatimi çekmemişti, ama birkaç güne her şey yerine oturmuştu.
"Hoca sınıfa doğru bir soru yöneltti. Bilgisayar sisteminden kim en iyi anlar?"
Kimse elini kaldırmayınca hocanın yüzü düştü. Hele de sınıfta kimse onu sallamayınca sinirlendi.
"Yani bu sınıfta kimse kameraları geçip silah odasına gizlice sızamaz?"
Bu bir teklif gibi değildi. Bunu kimin yapmış olabileceğini düşünürken içimde bir yerlerde "Keşke ben yapsaydım" demiştim.Bu sefer herkesin dikkati ondaydı. Herkes pür dikkat sınıfa bakıyordu.
Sınıfa dikkatlice baktığımda, bende kendimi şüphelendirdim, fakat bildiğim kadarıyla bipolar falan değilim. Bu yüzden kendimi eleyerek gittim. Sınıfta o kadar insan yoktu. Kimsenin dış dünyaya hazırlanmaya çalıştığını sanmıyorum, derken gözüm tekrar Chris'e takıldı. Az çok benim gibi birisiydi.
Benim aklıma ilk olarak dışarısı gelmişken diğerlerinin aklına binbir çeşit iş gelmişti.
''İntihar ya da cinayet.''
Bu ikilem arasında kalmayan tek kişi Chris olmuştu. Mola zamanında yavaşça onun yanına gittim. Bunu yapan o ise benim işime yarayabilirdi.
Tabii ki de beni pür dikkat izleyen Ben'i es geçmemek lazımdı. Benden şüphelendiği için gözümde zararsızdı. Bu yüzden Chris ile konuşmaya geçtim.
"Bence dışarı çıkmak için yaptı."
Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Beni dinliyordu. Kafasıyla devam et işareti verdi.
"Hoca sorduğunda ilk kendimden şüphelendim," diyerek sırıtmaya başladım.
Fakat onun tepkisi hiç değişmemişti.
"Ben kılıcımı bile taşıyamıyorum. Silah taşıyan birisi tanısam iyi olurdu."
Aniden ayağa kalktı. "Kılıcını yanında taşıman gerekecek."
Bu ani bir uyarıydı. O sınıftan çıktığında yazdığı yazılara göz gezdirdim. Para hesabı vardı. O an onun bir ailesi olmadığını hatırladım.
Ve yaptığı hesaplar - ile bitiyordu. Hala kredi hesabı vardı hala faiz vardı. Ve Chris bunları hesaplamak zorundaydı.
Eğer ki benim düşündüğümü düşünüyorsa silahlar kesin onda olmalıydı.
Benim de bunu saklamam gerekiyordu. Koşar adımlarla onun yanına gittim.
"Aileme, laboratuvar-dakilere ve Jefferson'a zarar verme. Onlar ne olursa olsun yanında olacak insanlar."
Chris "Ne?" diye soru soracak kadar aptal değildi. Ne olduğunu anladığımı anlamıştı.
O an ilk defa gülümsediğini gördüm. Bana doğru.
"Neden kendini de eklemedin? Sana zarar vermeyeceğimden çok mu eminisin?"Kafa salladım. "Ben ölmem. Zarar vermek istemen bile hata olur."
...
Sahneden gelen kılıç seslerini duyduğumda heyecanlandım, koşarak oraya gittim. Jefferson tek başına çalışıyordu.
Kılıcımı alıp onun yanına gittim. "Daha fazla çalışmamız gerekecek."
Kafa salladı. "Doğru onların sonunu böyle de getirebiliriz."
Jefferson'un düşünce yapısıyla uyuşmadığımı o an anladım. Fakat bu kötü değildi. Şarkının sesini açıp çalışmalara devam ettik.
Sonuçta bu bir son değildi. Onu üzmeyecektim. Aynı zamanda bunun benim üzülmememe de sebep olmamasını sağlayacaktım. Ta ki o cümlesine kadar.
Jefferson kılıcını asarken ceketine elini attı. Onun bir kutu olduğu barizdi.
"Yeni bir dünyaya başlamak için hangi anı beklemem gerekiyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONLAR GERİ DÖNMÜYORLAR
Ficção CientíficaOnlardan önce başladığımız, doğduğumuz yeri seçemiyorduk ve buna kader diyorduk. Artık elimizde bir şans varken de 'eskiyi tekrar inşa edelim' mi diyorsunuz? ''Hayatta kalmaya bak. Böyle bir salgından sonra nefes alıyor olduğun her saniye için mutl...