İsteklerimizin karşılığında bir şey vermezsek, gerçekleşmeyeceğini okumuştum bir yerde.Şu anda bile üzülmem gereken yerlerde, aslında onları gururlandırdığımı düşünüyordum.
Tabii ki de sakin kalmam olanaksızdı. Düşüncelerim, evet, bu yöndeydi, fakat hareketlerim tersini yapıyordu.
Etrafım sessizliğe kapıldığında, bulunduğum yerde yatılı kalmak en olanaklı şey gibi gelmişti.
Fakat bir anda gerçekte ne olduğunu düşünmeye başladım. Gözlerimi açtığımda büyük bir enkazın ortasında olduğumu anladım. Şans yüzüme gülecekti ki üstüme sadece birkaç tahta parçası vardı, yüzümü biraz kesmişlerdi, fakat acıtmıyordu.
Kafamı kaldırıp ne olduğuna baktım. Ayağa kalktığımda bile kimseyi göremiyordum.
''Depremler çoğalıyor,'' diye geçirdim kendi içimden. Olayın ne kadar daha kötü olabileceğini o an anlamıştım. Çünkü onlar buraya doğru geliyordu. Kemerime doğru baktığımda kılıcımın orada olduğunu fark ettim. Bir gözüm onlarda iken diğer gözüm enkaza bakıyordu.
O sırada bir ses dikkatimi çekti. Tanıdık bir ses birine sesleniyordu.
Sese doğru ilerlediğimde bunun Ben olduğunu fark ettim. Babasını arıyordu. Yanına gidip onu susturmaya çalıştım.
''Sessiz ol, onları buraya çekiyorsun.''
Ben bana bakmadan etrafa bağırmaya devam etti. Diğer tarafa doğru gittiğinde arkasından gelen şeyin farkında bile değildi.
Sanırım o an Emily'i görmesem Ben'i kurtarmazdım. Emily biraz daha akıllıydı. Ses çıkarmadan birilerini arıyordu. Ki hepimizin dikkatini çeken o ses geldi.
Yavaş yavaş insanları kurtarmaya çalışırken onlar bize daha da yaklaşmış durumdaydı. Kılıcımın işe yaramayacağını anladığımda diğerlerine doğru baktım. Onlar savaşmayı reddediyorlardı. Kafamdaki planlara göre bunlarla aynı takımda olmanın beni ölüme götürebileceği kanıtına varmıştım.
Fakat hazırlıklı olan tek kişi ben değildim. Birden yere yığılmaya başlayan onların ardından Chris ve arkasından birkaç kişi geldi. Sevincimi yarıda bırakan şey ise Chris'in koşusuydu. Bize de koşmamızı söylüyordu. Sorgulamadan koşmaya başlayacakken diğerlerinin gelmediğini fark ettim. Ben hala babasını arıyordu. En son çare olarak kolundan tutup onun daha koşmasını sağladım.
''Sonra tekrar geliriz. Sakin ol.''
Sonunda bir binanın arkasında Chris bizi durdurdu. ''Hani onlar azalmıştı,'' diye bana çıkıştı Emily.
Tartışmayı başlamadan durduran kişi Chris oldu.
''Bunlar onlar değil. Bunlar insan. Diğer herkes niye onlardan yardım istemiyoruz diye tartışırken Jefferson'un sözleri ve Chris'in bakışları birleşti.
''Ölmek istemiyorsanız insanların çoğundan uzak durmanız gerekir,'' diye onları uyardım.
Chris'in gözü bir yerde takılı gibiydi. Araba sesleri uzaklaştığında dışarı çıktık.
''Deprem mi oldu?'' diye sordu Emily. ''Büyük ihtimalle,'' dedim ve onları sakin tutmaya çalıştım, fakat her deprem sonrası karşılaştığım o arabalar dikkatimi çekmiyor değildi.
Birkaç dakika sonra Ben kendini korumak için Chris'ten silahları istedi. Chris bana baktı. Benden cevap mı bekliyordu?
''Hayır, ses onları daha da çeker. İnsan bulmaya odaklanın, ben sizi korurum.''
Ben endişeli ve güvensiz bir biçimde kabul etti. Haklıydı. Onu korumak isteklerim arasında yoktu.
Alanda gezinirken annem ve babamın bir yerden çıkmasını umuyordum. Fakat gözüme ilişen cesetler artıyordu. Ben babasını göremediği için kafayı yemek üzereydi ki herkes kendini toplamaya çalışıyordu.
''Ya benim yüzümden olduysa.''
Onu bıçakladım. Biraz daha bekleseydim kurtulabilir miydi yoksa o an-
Arkamda onlardan vardı. Artık tek hamlede onlardan kurtulabiliyordum ve bu benim düşüncelerimi azaltıyordu.
O alanda gezinirken aslında herkesi uyardığımı fark ettim. Ona rağmen hala silah kullanmayı bilmeyenler vardı, ona rağmen hala umutsuz olanlar vardı
.
İlk defa şans yüzüme gülmüştü ve fedalarım olmuştu. Başka ne isteyebilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONLAR GERİ DÖNMÜYORLAR
Ficção CientíficaOnlardan önce başladığımız, doğduğumuz yeri seçemiyorduk ve buna kader diyorduk. Artık elimizde bir şans varken de 'eskiyi tekrar inşa edelim' mi diyorsunuz? ''Hayatta kalmaya bak. Böyle bir salgından sonra nefes alıyor olduğun her saniye için mutl...