Korkun seni mahkum eder. Umudun ise seni özgür bırakır.
ESARETİN BEDELİ
"Bana kızman normal mi?" Elindeki çerez tabağını tezgahın üstüne bıraktı. Ona yandan bir bakış attım. Kızmıştım, evet. Benim iyiliğimi düşünme amaçları olsa dahi, bana sormadan böyle bir şeye kalkışmaları hataydı. Kızgınlığımı ona belli etmemeyi tercih ettim ve masa örtüsünün çiçekli desenini incelemeye başladım.
"Sana kızmıyorum. Sadece..."
"Evet, sadece kızıyorsun." Oturduğum sandalyeden kalkarak, Dolunay'ın yanına gittim.
"Dans ve benden bahsediyoruz, Dolunay. Birbirinden binlerce kilometre uzakta olan iki kavramız biz. Keman çalarım, oturur roman bile yazarım. Fakat dans... Dans edemem."
"Tamam, bu konuyu geçelim artık." Dedi yanaklarını şişirerek. Sesi alıngan çıkmıştı. Başımı kaldırıp, güneşin dikey perdelerden geçerek parkede oluşturduğu uzun yansımasına baktım.
"Peki neyle seçecekler bizi? Tipimize bakmazlar heralde." Siyah ojeli uzun tırnaklarımla oynamaya başladım. Dolunay yaslandığı tezgahtan ayrılıp önüme geçti. Ellerimi tutup havaya kaldırdı ve kalçasıyla birlikte sallamaya başladı.
"Tatlım, dans edeceğiz!" dedi heyecanlı bir şekilde.
Gözlerimi devirdim.
"Orada saçma salak hareketler yapıp kendimi rezil edeceğim."
Buzdolabından iki tane meyveli soda alıp, açacakla kapaklarını açtı. Bardak dolabını açıp siyah renkte iki bardak aldı ve sodaları bardaklara döktü. Bardaklardan birini yanıma koydu.
"Afra. Bugüne kadar yapamadığın hiçbir şey görmedim. Ya sen, geometri çözebilen bir kızsın. Dans mı edemeyeceksin?"
Sodamdan büyük bir yudum aldım. Asit boğazlarımı yakarken, ona baktım.
"Neden dans edeceğiz? Amacımız ne? O çok sevdiğin tuhaf isimli adam yüzünden mi?"
Kıkırdadı.
"Öncelikle, o muhteşem varlığın adı Gölge. Ve, hayır Afra. 3 aydır duyguların yokmuş gibi davranıyorsun. Gülmeyi unuttun." Suratında bana acırmış gibi bir ifade belirdi. "Belki iç dünyandaki savaştan seni biraz uzaklaştırır diye düşündüm. Hem resitallere de tam çıkmıyorsun. Keltoş sen gelmediğinde deliriyor ve sanırım seni orkestradan çıkardı."
Dolunay, orkestra şefimize 'Keltoş' diyordu. Sanırım haklıydı. Son resitalin üzerinden 4 gün geçmişti ve azarlama içerikli bir konuşma yapmamıştı benimle Mahmut şef.
"Afra?" dedi Dolunay elini gözlerimin önünde sallayarak. "Ne düşünüyorsun? Cadı kadın bir şey mi yaptı yine?"
Hemen yaslandığım tezgahtan kalkıp saçlarımı sol omzuma attım.
"Hayır."
Mutfaktan çıktığımda gözlerim yanıyordu. Koridorun sonundaki lavaboya attım kendimi. Kapıyı kilitleyip hemen önüne çöktüm.
Hayatım saçmalıklarla doluydu. Başkalarının istekleri üzerine yaşamaya muhtaç olmuştum. Evet, 3 aydır gülmüyordum. Kim dayanabilirdi ki? Kim bu şekilde yaşayabilirdi? Kim kötülüğün gölgesinde umut ışığı görmeyi beklerdi? Hiç kimse.
Sarı loş ışıklarla aydınlatılmış aynanın önüne geçtim. Gözbebeklerim yanıyordu. Hayatım yangındı. Yangından kurtulmaya çabalarken daha çok yanıyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/42372779-288-k426635.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğün Dansı
Novela JuvenilKafesinden kurtulmaya çalışan kuş gibiydim. Pencereden ağaçların üstündeki özgürce şarkı söyleyen kuşları izlerken, onlara imreniyordum ve kafesimin içinde kanat çırpıyordum. Bu esirlikten kurtulmak istercesine. Evimdeki o kuştum ben. Evim, benim ka...