İnsanların bütün mutsuzluğu; kendilerini kalenin sessizliğinden koparan, kurtuluş bekleyişi içinde surlara atan umuttan gelmektedir.
ALBERT CAMUSMutsuzdum çoğu zaman. En büyük hatam ise, mutsuzluğuma çare aramayışımdı. Keşke derdim, keşke bende mutlu olabilsem.
Bazen kendi kendime konuşurdum. 'Hiçbir şey olmamış gibi davran ve yaşamaya devam et.' Zaten acıları erteleye erteleye bu hale gelmedik mi?Dolunay şuan mutsuzdu. Onun mutsuzluğu benimkinin yüzde biri kadar olsa da, mutsuzdu işte. Benim ise elimden konuşmaktan başka bir şey gelmiyordu.
"Dolunay! Üzme kendini artık." Elindeki peçetesini de gelişigüzel fırlattı.
"Benim hayalimdi Afra. Dans etmek... En iyilerin arasında. Hayallerim yıkıldı."
"Hayal kurmazsan, hayal kırıklığı da olmaz. Üzülmezsin işte." Sehpanın üstünden bir peçete daha aldı ve akan göz yaşlarını sildi.
"Hayal kurmadan yaşanabileceğine gerçekten inanıyor musun?"
İnanmıyordum. Dile kolaydı söylemesi. Hayal kurmadan, hayatın acımasızlığı çekilmezdi.
Uras elinde çikolatalarla mutfaktan geldi. O da üzgündü Dolunay için. Dolunay'ın seçmelerde kazanamadığını öğrendiğimizden beri, en çok Uras destek olmuştu. Hece bencilliğini belli edecek derecede sevinç gösterisi yapmıştı, ben de şaşkınlıktan konuşamamıştım.
"Olmayınca olmuyor güzelim, bırak şimdi matem havasını da al çikolata ye. Portakallı bitterli, en sevdiğinden."
Dolunay çikolatayı Uras'ın elinden aldığı gibi ağzına attı. Bu hali bende gülme isteği uyandırmıştı açıkcası.
"Tamam anladım olmayınca olmuyor da, hep bana mı olmuyor arkadaş!"
Yok dedim içimden, bana da olmuyor Dolunay. İstediğim şeyler bir türlü olmuyor.
"Bir şeyler söylesenize! Teselli edin azıcık."diye çemkirdi aniden.
Uras "Açılın bakayım."dedi ve üçlü koltukla yayıla yayıla oturan Dolunay'la aramıza oturdu. "Ağla Dolunay. Afra, sende geldiğinden beri zor tutuyorsun kendini."
Başımı öne cevirdim. "Yok canım..."mırıldanışımı ben bile zor duymuştum.
Dolunay yine hıçkırır gibi yüksek sesle ağlamaya başladığında Uras onu kolundan tutup nazikçe kendine çekti. Dolunay ayrılamadığı peçetesiyle beraber Uras'ın omzunda ağlıyordu şimdi.
Onu böyle görmeye hiç alışık değildim.Dolunay'a mutlu olmak yakışırdı. Mutsuzluk ona göre değildi, mutsuzluk bana göreydi.
Ben onları izlerken Uras diğer kolunu bana uzattı. Kararsızca ona doğru yaklaştığım anda elini belime koyup kendine çekti iyice. Bende Dolunay'ı örnek alıp başımı omzuna koydum. Şimdi tablo tamamdı işte. Hayal kırıklarımızı ortaya koymuş, öylece bakıyorduk. Düzelecek bir tarafı yoktu.
***
"Bence siyah elbiseni giymelisin. O elbise, vücudunun hatlarını ortaya çıkartıyor."
Dün Gölge Poyrazoğlu'ndan bir e-mail gelmişti. Bugün, takımındaki herkes bir restorantta toplanacaktı. Bir nevi tanışma yemeğiydi.
Dolunay, pes edermişcesine yüksek seste nefesini verdi. İki saattir hangi kıyafeti gösterdiyse burun kıvırmıştım.
"Dolunay, abartıyı sevmediğimi biliyorsun. Ne gerek var vücut hatlarımın çıkmasına..."
"Tamam, uğraşmıyorum."
Dolaptan düz siyah bir t-shirt ve dar paça kot pantolon alıp giydim. Ayağıma da siyah spor ayakkabılarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğün Dansı
Подростковая литератураKafesinden kurtulmaya çalışan kuş gibiydim. Pencereden ağaçların üstündeki özgürce şarkı söyleyen kuşları izlerken, onlara imreniyordum ve kafesimin içinde kanat çırpıyordum. Bu esirlikten kurtulmak istercesine. Evimdeki o kuştum ben. Evim, benim ka...