Bölüm 3 - Kanatları Kırık Kuş

323 52 21
                                    

Denedim. Pes etmeden önce, hiç olmazsa denedim. Bu kadarı da yeter.
KEN KESEY

                 

Kalp atışlarının sesini duyabilir miydi bir insan? Ya da kalp, duyulacak kadar hızlı atar mıydı?

Kalp atışlarımın sesini duyduğuma yemin edebilirdim.

Odama doğru yaklaşan topuklu ayakkabı sesini duyduğumda aceleyle çantamı şifonyerimin yanına koydum. Hazal'ın odama girmesi an meselesiydi ve ona görünmeden evden çıkmamın bir yolu yoktu.

İlk önce kapıyı açmaya çalıştı fakat kilitli olduğunu fark ettiğinde, alacaklı gibi kapıya vurmaya başladı. "Aç şu kapıyı!"

Açmama gibi bir lüksüm olmadığını biliyordum, çünkü onun sinir katsayısı hızla artmaya başladığında, vücudumdaki ezilme ve çürüme sayıları da katlanarak artıyordu. Kapımın kilidini açarak yatağıma doğru geri geri gitmeye başladım.

"Afra Hanım, evin yolunu bulmuşsunuz sonunda."

Kırmızı ruj sürülü dudağı arsızca yana kıvrıldı. Üstelik parfüm banyosu yapmış gibiydi, iğrenç kokuyordu.

Ondan korkmuyordum. Tamam biraz korkmaya başlamış olabilirdim ama bunu belli ederek ona haz vermeye hiç niyetim yoktu.

"Merhaba Hazal." Dedim soğuk bir sesle. İsmi ağzımdan tükürür gibi çıkmıştı.

Alaycı ifadesi yüzünden silindi ve gözleri öfkeyle parıldadı.

"Merhaba mı? Pişkin pişkin merhaba mı diyorsun bir de? Günlerce eve gelmemek ne demek?" diye bağırdığında bir adım geri gittim.

"Çok mu merak ettin?" diye mırıldandım duymamasını umarak. Bünyem onun sesini daha fazla kaldıramazdı, cidden.

"Ah, bir merak ettim bir merak ettim. Sorma." Dedi ve ellerini saçlarıma geçirdi. Saç diplerim arsızca acımaya başladı, acıya hiç alışmamış gibilerdi.

"Çek ellerini!" Ellerini itmeye çalışırken, saçlarım daha çok acıyordu.

"Seni aptal kız, kürkçü dükkanına geri döndün demek." Saçlarımı daha çok çekmeye başladı. Büyük bir acı silsilesi içindeydim. Ben karşı koydukça büyük bir hırsla daha fazla çekiyordu saçlarımı. Bir ara o kadar çok çekti ki, çekilen saçlarımın koptuğuna yemin edebilirdim.

"Seni küçük sürtük!" demesiyle yanağımda büyük bir baskıyı hissetmem bir oldu. Tokat atmıştı, yine. Gözyaşları sicim sicim yanaklarımdan aşağıya doğru akıyor, acının baskın olduğu yerleri yakıyordu beraberinde.

Tam bir darbe daha alacağım sırada, dış kapının yumruklanma sesini duydum. Hazal ellerini üstümden çekti ve bana öldürücü bir bakış atarak odamdan çıktı.

Bir elim yanağımda diğer elim saçlarımda, yatağıma oturdum. Daha sonra gözyaşlarımı silerek, bana iki gün yetecek eşyayı ve kapatıcıyı çantama koyarak hızlı adımlarla odamdan çıktım.

Bazen Hazal'ı öldürmek istiyordum. Hatta öldürmek değil, katletmek tabiri daha doğru olurdu. O bir ruh hastasıydı ve katledilmeyi hak ediyordu.

Parmak uçlarımda indim merdivenlerden. Ruh hastasının sesi salondan geliyordu. Az önceki ses tonunun aksine, sesi coşkuluydu. Dedikodu yapıyordu büyük ihtimalle.

Mutfağa girerek, arka bahçeye açılan kapıdan dışarı çıktım ve koşar adımlarla otoparka doğru yürüdüm. Otoparka varmadan önce telefonumun ön kamerasından, Hazal'ın tokat attığı yanağıma baktım, hafif kızarıklık vardı. Yine de fark edilmesin diye kızarık yerleri kapatıcıyla kapatarak otoparka girdim.

Özgürlüğün DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin