Fırtına Öncesi

168 19 23
                                    

Bir kabusun ardından bin parçaya ayrıldık. Ellerimizin tutunduğu yerden. "Sizin suçunuz değil, hiçbir zamanda olmadı." sırtı dönüktü ama biliyordum ki kalbi yüzüme bakıyordu.

"Ailen nerede?" diye sordum. Bu sırada gözleri bana döndü. Öyle güzel bakıyordu ki bu his kuytu köşede ağlamayı bekletmeyecekti; hemen burada ağlatacaktı.

"Öldü." dedi. "Bir kere okşar mısın saçımı?" diye sordu. Sesi titriyordu. Soğuktan uçları kıpkırmızı olmuş ellerimi saçlarına uzattım. "Ellerinden saçıma sızan bir baba merhameti var. Birde ellerin çok güzel." yanına oturdum. Başını dizime koydu.

Her şeyin üstüne attığım kibrit, içimdeki acıyla beraber yandı.

Geçmiş yandı. Gelecek yandı.

"Düşmene izin vermeyeceğim."

Bu çocuk... Benim küçüklüğüme benziyordu.

.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.

Uzun zamandır zihnimin içinde, kilidi kaybolmuş bir odada nefes alıyordum. Ve bazen nefes alışlarımız, yaşadığımızı kanıtlamaz.

Gün yeni ağarmaya başlıyordu. Güneşin şafaklarıyla dizilmiş kırmızı bir ip gibi süzülüyordu gökyüzünde. Rüzgarın sert esintisi vücuduma vuruyor, titrememe neden oluyordu. Fakat ben yinede pencerenin önünden çekilmiyordum. Rüzgarı tenimin üstünde hissemeyi seviyordum. Soğuk yüzünden tüylerimin diken diken olmasını, ne kadar soğuk olursa bile ısınacağımı düşündüğüm bir fincan kahveyi seviyordum.

Kapıdan tıklama sesleri geldi, ardından;
"Girebilir miyim?"

"Tabi ki sormana bile gerek yok." kapının ardından alışkın olduğum sevecen yüzü gülümsedim.

"Günaydın efendim." dedi Yeonjun. Kapının hala açık olduğunu fark ettim. Kapı açık olduğundan mesafesini bana karşı koruyordu.

"Sana da." dedim. "Kapıyı kapatabilirsin." kapıyı kapattığı gibi sevinç çığlıkları ile üzerime doğru atlayıp, beni boğarak sarılan Yeonjun'un mutluluğunu teması sevmesem de şuan bozmak istemedim. "Aşırı özlemişim seni." dedi.

"Bende seni özledim. Sabah çığlıkların olmadan uyanamadığımı anlamış oldum." Yeonjun ile 10 yaşlarında tanışmıştım. Babası babamın korumasıydı. O zamanlar Yeonjun dışında arkadaşımın olmaması onunla mecburen yakınlaşmama neden olmuştu. Daha önce hiç oynayamadığım oyuncak arabaları ilk defa elime almış, yazı yazmak dışında tutmadığım kurşun kalem dışında boya kalemlerini onun sayesinde elime almıştım. İlk defa onunla saklambaç oynamış, ilk defa gülmekten nefes alamayacak hale gelmiştim. Günümüzde ise Yeonjun çok iyi bir işe sahip olabileceği halde beni bırakmamış, günlük hayatımda bana yardım ediyordu. "Nasıldı Hawaii?"

"Fena değildi tabi. Sensiz sıkılmadım değil." ağzımı hafif açarak 'peki' dedim.

"Sen niye gelmiştin? Uyandırmak için gelmediğini düşünüyorum çünkü sabah beni gördün." cümlemi devam ettirdikçe yüzü düşüyordu.

"Aslında sana bir haber vermek için gelmiştim. Dinlenmek istediğin sabahını bozmak istemezdim ama yeni bir vakayı incelemen gerekiyor." sıkıntılı bir iç çekmiştim. Daha dün akşam bitirdiğim vakanın üzerine bir vaka daha almak istemiyordum.

"Reddetme gibi bir şansım var mı?"

"Sanmıyorum özellikle sizi istediler." Babamın soyadı sayesinde tanınmış bir dedektiftim. İnsanlar yaşadığımız şehre uzak olsa bile adımı duymuştur. Sadece babamın soyadını kullanarak tanınmamıştım, işimin hakkını vermiştim. Başka dedektiflerin, polislerin çözemediği vakaları ben çözmüştüm. Bunlara rağmen özellikle beni istemelerini saçmaydı benim için.

Dilek Mezarları/taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin