"Neden hiçbir şeyden haberim yok." dedim sessizce. Ev karanlık ve kasvetliydi. Beomgyu'nun da, benimde sesim çıkmıyordu. Gerçekler bana ağır gelmişti. Ona da bu gerçeklerin ortaya çıkması ağır gelmişti. "Bana her şeyi anlat. En başından. Ama sadece ikimizin hikayesini."
"İkimizde küçüktük. Ben daha önce seninle gittiğimiz yetimhanede kalırdım. Sende oraya yakın bir evde ailen ile mutlu yaşam sürüyordun." gözleri keskinleşti. Sanki o masum Beomgyu gitmiş yerine her şeyi açıklığa kavuşturması gerektiğinin farkında olan biri gelmişti. "Canım sıkıldıkça yetimhaneden kaçar, sizin evinizin yanındaki parka giderdim. Orada seninle tanıştım."
Kısaca ve duygusuz bir ses tonuyla anlatıyordu. Fakat gözleri bana çok daha farklı şeyler anlatıyordu. Bunu açıkça görebiliyordum. "Yine bir gün seninle oynamak için parka geldiğimde evinizden sesler geldiğini duydum. İçeri girdiğimde annen ve baban yerde kanlar içinde yatıyordu. Çocuktum, ne yapmam gerekirdi bilemedim. Seni elinden tuttuğum gibi dışarı sürüklemeye başladım. Ama sen kafanı çarptın. Arkamı döndüğümde sende kafanda büyük bir yarayla yatıyordun. Seni bir şekilde sürükleyerek evden çıkardım. Sonrasında tanımadığım bir sürü insan toplandı etrafa. Bazıları eve girdi, kalanlar ise seni alıp bir arabaya bindirdi. Ben ise öylece ağlayarak izleyebildim."
Sözlerinin sonunda artık gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Dilim tutulmuş şekilde sadece onu izledim ilk başta. Daha sonra "Hearin?" dedim.
"Onu orada görmedim. Kardeş olduğunuzu da bana Yeonjun ve Soobin söylemedi."
Hayatımın bu ana dek en yoğun duygularımı yaşadığım zaman olabilirdi. Hazırlıksız yakalanmıştım. Beni öyle derinden sarsmıştı ki canımın yandığını dahi unutmuştum. "Özür dilerim." dedi Beomgyu, dudakları titriyordu. Bana adım atarak sarılmak için bir adım attı. Lakin ben geri adım attım ve gözlerine bomboş baktım. Gözyaşlarım yüzünden görüşüm bulanıklaştı. "Yani bana şu ana kadar yalan söyledin?"
Evet diyemedi. Hayır diyemedi. Sadece ağlayarak yüzüme bakıyordu.
"Söylediklerine inanmıyorum. Beni sevdiğini, bana değer verdiğin hakkında zırvaladığın hiçbir şeye gram inanmıyorum Beomgyu. Eğer biraz doğruluk payı varsa lütfen evden git. Sadece bir gün."Dış kapıyı açarken son kez gözlerine baktım. Burukça gülümsedi bana. İçim acıyordu, onu kovmak, yaralamak, incitmek istemiyordum.
"Özür dilerim. Ne kadar gereksiz olduğunu bilsem de Taehyun. Seni seviyorum ve seni yıllar boyunca da aradım. Önüme ancak bu şekil denk geldin. Seni sadece bu şekilde bulabildim. Söylediğim her sözümde samimiydim. Fakat yapmam gereken buydu, vazgeçemezdim. Yeonjun buna müsade etmezdi. Şu anda düşününce kafama dayanan silahın patlaması ve bunu hiç kabul etmemiş olmam daha cazip geliyor fakat zamanı geri alamam. Güven olmadan aradığımız samimiyette olmaz. Ben gerçekten özür dilerim." bana bir adım daha attı. Bu sefer geri adım atmadım çünkü ne yapacağını merak ediyordum.
Sıcacık kırmızı dudakları benim dudaklarımla birleştik. Birkaç saniye öyle bekleyip geri çekildi. Sonra kapıyı çekip kendi gitti. Ben ise koskoca evde tek başıma kaldım.
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Ev bomboştu. Ne Yeonjun vardı ne Beomgyu.
Kapıdan çıkmadan önce gözlerine gördüğüm acı, söylediği sözler aklıma geldikçe daha çok parçalanıyordum. Ona sarılmak, öpmek, gülümsemesini görmek istiyordum. Ama gerçekleri öğrendiğimden beri rüyada hatta kabusun içindeymiş gibi hissediyordum. Kafamın içi onun sesiyle doluydu ve düşüncelerimin arasında zilin çaldığının bile farkında değildim.
İlk başta açmakla açmamak arasında kaldım ve açmaya karar verdim. Fakat kapının arkasında duran Yeonjun ve zar zor ayakta duran Beomgyu'yu görmeyi beklemiyordum. Yeonjun Beomgyu'yu iterek içeri soktu. "Al şunu, başımıza iş açmasın." dedi ve öylece gitti. Artık omzuma yaslanan Beomgyu ile tektim.
Sarhoştu, bunu anlamamam mümkün değildi. İçki kokusu buram buram geliyordu burnuma. Beomgyu'yu kucağıma alarak banyoya götürdüm.
Üstünü çıkarıp iç çamaşırıyla kalıcak şekilde onu duş kabinine oturttum. Ben suyu ayarlamaya çalışırken o kendi kendi mırıldanıyordu.
Su ısınınca bedeninde gezdirmeye başladım. Su bedenine değdiğinde ürperdi. Bozmadan saçlarını ve vücudunu köpüklemeye başladım. Ben onu yıkarken bir yandan o da ağlıyordu. Hıçkırıkları güçlüydü. Neredeyse nefes alamıyordu. Üzüldüm. Ama ona değil, benim onu bu hale getirmeme üzüldüm. Vücudunu duruladıktan sonra suyu kapattım. Islanacağımı takmadan Beomgyu'ya sarıldım. "Sakin ol. Geçti gitti." hayır, hiçbir şey geçip gitmedi.
Beomgyu bana daha sıkı sarıldı ve daha güçlü ağlamaya başladı. Onunla birlikte bende ağlıyordum. "Hadi, saçlarını kurulayalım ki hasta olma."
Vücudunu havluya sardığımda Beomgyu'nun sandığımdan çok çok daha zayıf olduğunu fark ettim. Hatta neredeyse kemikleri gözüküyordu.Kendi dolabımdan kalın olan kıyafetlerimi çıkarıp ona giydirdim. Saçlarını da saç kurutma makinesiyle kuruttuğumda neredeyse ayakta uyuyordu. Elinden tutup yatağa yatırıp üstünü örttüm.
Dudaklarına bir öpücük kondururken yapacak bir şeyin olmadığını anladım. Yüzünün her yerine teker teker öpücükler bıraktım. Güzel kokusunu içime çekebildiğim kadar çektim.
Ne o bu vakitten sonra vazgeçerdi ne de ben.
Her şeyin için çok geçti.
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasy☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."