Tek gecede her şey ne kadar çok değişmişti. Eskiden birbirimizden uzak yattığımız yatakta birbirimize sarılarak, sıcaklıklarımızı birbirimize hediye ediyorduk. Hala uyuyan Beomgyu'nun saçlarına bir öpücük bıraktım. Belki her şey için çok erkendi ama içimde durduramadığım bir sevgi vardı. Onu tam olarak tanımıyordum fakat önemli değildi. Beomgyu'nun bana hayal kırıklığı yaşatmazdı. Ama ben ona yaşatabilirdim.
"Günaydın." diyen Beomgyu'nun sesiyle düşüncelerim bölündü. Yüzümde manidar bir tebessüm ile ona baktım. "Sana da günaydın." dedim fısıldayarak. "Sana bugün bir süprizim var."
"Öyle mi? Neymiş o?"
"Aslında çok hoşuna gitmeyecek bir süpriz ama gelmen gerekiyor. Bir yere gidiceğiz ve orada Yeonjun, Soobin'de olacak." yüzünün düşüşüne tanık oldum. Sessizce beni izleyip yanağımı okşadı. "Ben gelmek zorunda mıyım?" dedi isteksizce.
"Maalesef." dedim. "Orada olman gerekiyor." kafasını salladı. Gözlerini tekrar kapatıp bedenime daha çok yaklaştı. Ben kafasını okşarken o çoktan yeniden uykuya dalmıştı. Bugün daha yorgun gözüküyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Dün uyuduğumu sanmıştı fakat ben onun sessiz bir şekilde ağlamaya çalışmasını ve hıçkırıklarını duymuştum. İçine attıkları vardı ve bu kesinlik Yeonjun ile ilgiliydi. Ve bugün her şeyin ne olduğu ortaya çıkacaktı.
Beomgyu'nun her zaman soğuk olan bedeni benim sıcaklığım sayesinde ısınmıştı. Küçük ve zayıf bedenini bırakmak istemiyordum ama kalkmam gerekiyordu. Yavaşça kafasının altında olan kolumu çekip dudak kenarına öpücük kondurdum. Karanlık olan yatak odamın perdesini açtığımda havanın zaten karanlık olduğunu fark ettim. Arama yapmak için telefonumu açtığımda saatin 4 olduğunu gördüm. Şafağa 2 saat vardı. Yeonjun'u arayıp Beomgyu'nun sesten rahatsız olmaması için yatak odamdan çıktım. Telefon bir süre çaldıktan sonra telefon açıldı. "Alo." sesi uykuluydu. Yüksek ihtimal uyuyordu. "Tek misin?"
"Hayır Soobin, Minho ve Jisung var ama uyuyorlar." sesi biraz açılmıştı ama yinede fısıldayarak konuşuyordu. "Şafakta sana atacağım adrese gelebilir misiniz?"
"Taehyun uzatma, ne istiyorsun?" dedi. Sesini yükselterek yanıt vermişti.
"Sadece gelin, hepiniz. Yardıma ihtiyacım var." yanıt vermeden telefonu kapattı. Cevap vermesede bunun ne demek olduğunu biliyordum. Kabul etmişti.
Şimdiyse Beomgyu'nun kalkınca yiyebilmesi için bir şeyler hazırlamalıydım.
Öylesine dolaptan çıkarıp rastgele hazırladığım tabakları masaya koyarken kapıda gülümseyerek beni izleyen Beomgyu'yu gördüm. "Eve geldiğimizden beri uyuyoruz. Keşke yataktan kalkarken benide uyandırsaydın."
"Yorgunsundur diye düşündüm." dedim yanağını öperken. O da karşılık olarak dudaklarıma öpücük kondurdu. "Hadi ye." dedim masayı göstererek. Şaşkınca bana baktı. Normal olarak saat 4'te kahvaltı hazırlamıştım. "Şafakta evden çıkacağız."
"O kadar erken mi?" kafamı salladım. Ben kahveyi hazırlarken o da masaya oturup yemeye başlamıştı. Kahveyi fincana doldurup onun bardağını önüne koydum. Teşekkür edip bir yudum aldı. "Neden bu kadar erken gidiyoruz?"
"Öyle olması lazım, sen kafana takma." ağzında bir şeyler geveledi ama duymadım. Duymamı istese sesli söylerdi diye düşündüm.
Beomgyu yemeğini bitirdiğinde hazırlanıp evden çıktık. Beomgyu yolda tekrar uyudu. Gelmemiz gereken yere geldiğimizde etrafta araba göremedim. Yeonjun ve diğerleri gelene kadar arabadan inmeden uyuyan Beomgyu'yu izleyemye karar verdim. Uyurken çok masun gözüküyordu. Birazdan önümüzdeki depoya girdiğimizde yaşanacak olanlardan etkilenmesinden korkuyordum fakat orada olmalıydı. Çünkü emindim. Kai'ye ne kadar bağırıp, durumu kabul etmesemde farkındaydım. Beomgyu'nun dönen olaylar ile ilgisi vardı. İçten içe kötü bir şey yapmamış olmasını diliyordum.
Gördüğün araba farları ile Beomgyu'yu sarstım. Hızlıca dikleşip kendine gelmeye çalıştı. Yeonjun arabayı park edip hepsi arabadan indiğinde "Hadi." dedim. Yüzünde korkmuş bir ifade vardı ve ona hak verdim. Çokta iyi bir yerde değildik. Ona rağmen Beomgyu sorgulamadan arabadan indi.
Bende indiğimde Yeonjun ile göz göze geldim. Eve girmeleri için işaret verdim. Herkes eve girdiğinde evin bomboş olduğunu fark ettiler. "Taehyun, bizi buraya ne için çağırdın?" dedi Yeonjun sitemle. Sesimi çıkarmadan mutfak çekmecelerine ilerledim. Beklemesini öğrenmeliydi.
"Taehyun!" adımın bağırmalarını umursamadan çekmeceden silahı çıkardım ve arkama sakladım.
"Oyun oynacacağız." dedim cazip bir gülümsemeyle. Yeonjun oflayarak gözlerini devirdi.
"Ne oyunu, ne saçmalıyorsun?" dedi Soobin. Sorularını yanıtlamak için arkamda olan silahı yavaşça gözlerinin önüne yere koydum. Silahı görünce herkes gerilmiş ve bir adım geriye atmıştı. "Rus ruleti oynayacağız, doğruları öğrenmek için. Hiç biriniz bir şey anlatmazsa biriniz ölür." dedim ve Beomgyu'nun kolundan tutup onu en uzak duvara yasladım. "Sen bu oyuna dahil değilsin."
Cebimde ki mermiyi çıkarıp yerdeki silahı aldım ve tabancaya merminin yeri belli olmayacak şekilde yerleştirip topu çevirdim. "Ben başlıyorum. " ve silahı şakaklarıma dayadım. Doğrular için ölümü göze alıyordum.
Silahı sıktığımda patlamadı. Silahı doğruca Soobin'e verdim. Terlemişti. Bu durumda zevk alarak gülümsedim. O da silahı sıkmıştı ve patlamamıştı. Sandığımdan daha hızlı davranmıştı. Silah Soobin'den Yeonjun'a geçti. O da hızlıca silahı şakaklarına dayamış ve sıkmıştı.
Yeonjun'da silahı Jisung'a vermişti. Yeonjun'un aksine onun elleri titriyordu. Gözleri büyümüş bir şekilde elinde ki silaha bakıyordu. "Hadi." dediğimde silahı şakaklarına götürüp sıktı ve silah patlamadı.
Artık silahın kimde patlayacağı belliydi. Minho korkuyla hayır diyerek geri çekilmişti. "Hearin'in ölmesinde rol oynayanlar biziz." dedi Jisung. Gözlerim kısık bir şekilde ona baktım. "Baban onu öldürmemizi emretti ama sebebini söylemedi. Sadece bedenine Yeonjun ve Soobin'in dokunmamasını söyledi. Beomgyu ise seni çok önceden tanıyan biri. Kang Seungyoon senin gerçekten baban değil. Gerçek ailen bir çete tarafından öldürülmüş ve seni oradan kurtaran çocukluk arkadaşın Beomgyu. Onu senin kafanı karıştırması için bulduk ve hiçbir şey anlatmadık." derin bir nefes aldı. Yeonjun ve Soobin'e baktı.
"Devam et." dedim dişlerimi sıkarak.
"Planımız şöyleydi. Beomgyu sana yakınlaşacak ve senin aklını karıştıracaktı. Yeonjun ve Soobin kağıt üstünde ki meseleleri halledecekti. Ben ve Minho kardeşin Hearin'i öldürecekti. O gece onu öldürmek için evine gittiğimizde evin arkasında bıçaklanmış şekilde yatıyordu. Nabzı atmıyordu, çoktan ölmüştü. Panikten ne yapacağımızı bilemedik ve onu biz öldürmüş gibi yapıp Beomgyu'ya anlatmadığımız planımızı uyguladık. Cesedi onun şehir dışındaki evinin bahçesine bıraktık. Amacımız suçu ona yıkmaktı ama hiçbir şey öyle ilerlemedi."
"Yani ortada başka bir katil var." dedi Yeonjun. O da gerilmişti.
Sinirlenmiştim. Silahı Minho'nun elinden alıp hızlıca Beomgyu'nun kolundan tutup aramaya bindirdim.
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
897 kelime..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasy☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."