Hava aydınlanmıştı. Penceredeki tül, güneşin nefesiyle kıpırdanıyordu. Çarşaf yumuşak, yatak rahat ve serindi. Yorganı ve kucağımdaki bedeni sıkarak gülümsedim. Hepsi bir kabustu, öyle düşünmek istiyordum. Kalbim yavaş yavaş sakinleşti; hafif hafif çiseleyen yağmur çatıyı dövüyordu.
Vücudumdaki bütün yorgunluk geçmişti, kendimi dinlenmiş ve huzurlu hissediyordum.
Fakat hala çözülmemiş olanlar vardı. Babamdan gizlice aldığım belgeler, Yeonjun'un yaptıkları vardı. Bunları çözmeli ve bitirmeliydik.
En baştan başlamak gerekiyordu. Ne kadae istemesemde Beomgyu'yu öperek yataktan kalktım. Merdivenlerden inerken Yeonjun'un odasının kapısının açık olduğunu, odasının önüne geldiğimde yatağında uyuduğunu gördüm. Hüzünlü bir şekilde ona baktım. Ne için bu duruma düşmüştük? Bana yapabileceği adam akıllı bir açıklama var mıydı?
Aramızın yeniden bir şekil düzeleceğini umarak çalışma odama girip kapıyı arkamdan kapattım. Masanın üstünde duran belgeyi açtım ve okumaya başladım. Beni şaşırtan yeni bir şey yoktu. Dün bana ne açıklanıp, anlatıldıysa aynısı yazıyordu. Babamın bakış açısından daha farklı olsada genel olarak aynıydı. Hearin'in beni neden aradığını nasıl öğrendiği, ne yapma kararı aldığı, beni evlatlık olarak neden edindiği yazıyordu. Önemli olan bir bilgi olmadığı için belgeyi rafa kaldırarak çalışma odasından çıktım. Yukarı geri çıkacağım sırada Yeonjun'un balkonda sigara içtiğini fark ettim. Sigarayı sadece içinde fırtınalar koptuğunda içerdi.
Yanına gittim. Geldiğimi gördü ama tepki vermedi. Korkuluğa yaslandım. "Naber?" dedi. Sesi pek bir duygu barındırmıyordu. "İyi." dedim. "Konuşmaya geldim."
"Seninle aramı düzeltmek isterdim. " dedi. "Dümdüz yüzüne baktım. "Canım tehlikede olmasa bunu yapmazdım. Aramız ise... Düzelse bile eskisi gibi olamaz. Beomgyu ile mutlusun, sana iyi geliyor. Lütfen ona iyi davran, yaşadığı, yaptığı her şeyin sorumlusu biziz. Onun hiçbir suçu yok." Yeonjun ağzına gelenleri takır takır söylemiş ve sigarasını söndürmüştü. Gitmek için hareketlendiğinde onu durdurup sıkıca sarıldım. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum, Yeonjun ise direkt ağlıyordu.
Birkaç dakika öyle durduk. En sonunda Yeonjun gözyaşlarını silerek benden ayrıldı. "Eşyalarımı topladım."
"Nereye gidiyorsun?" cevap vermedi. Biraz bekledi. "Soobin." dedi sessizce. Onu durdurmadım. İkimizde biraz ayrı kalmanız gerektiğimizin farkındaydık. Dış kapıya bıraktığı eşyalarını Soobin ile beraber topladılar. İşleri bittiğinde Soobin başıyla bana selam verdi ve kapıyı kapattı. Artık Beomgyu ile tek kalmıştık.
Yatak odasına onu kontrol etmek için çıktığımda onu yatağa oturmuş, gözleri avuşturuyordu. Yeni uyandığı belliydi. Karşısına oturup başına bir öpücük kondurdum. "Artık kalkman gerekiyor." dedim.
"Beni affetin mi?" dedi kendine geldiği ilk anda. Kafamı aşağı yukarı salladım. "Sen hala benim sevgilimsin." gülümsedi. Gülümsemesini çok özlemiştim.
"Gülümsemeni ne kadar sevdiğimi söylemiş miydim."
"Söylemiştin." dedi elleri yüzümü ellerken. Dokunduğu her yer karıncalanıyordu. Benim ellerim ise boynunda gezindi. "Ya burası? Sana burası hakkında ne düşündüğümü söylemiş miydim?"
"Hayır."
"Bunu kesin söylemişimdir ama." elim kazağının altındaki göğsününün etrafında geziniyordu. "Bunu söyledim mi peki?"
"Söyledin." sesi kısıktı.
"Peki ya bu?" elim kalçalarında oyalandı. Uyluk çizgisini takip etti.
Kafasını yukarı aşağı salladı, gülümsedim. "Peki bu? Bunu atlamış olamam." dedim. Dudaklarına bir öpücük kondurup geri çekildim. "Unutmadığımı söyle."
"Unutmadın." ellerim artık durmuyordu. "Bundan bahsettiğimi hatırlıyorum."
"Bir daha bahset." dedi buyurucu bir sesle. O bana şevkatle bakarken ben ise elimi yavaşça uyluğu boyunca gezdiriyordum. Geri adım atmadı, vücuduma yapıştı ve devam etti. Gözlerini kapattı, yeni doğan güneş ilk ışınlarıyla gözlerimize vuruyordu. Dudakları dudaklarımda yer edinirken üstüne giydirdiğim kazağı bir çırpıda çıkarıp fırlattım. Onu yatağa geri yatırırken saçlarım göğsüne dökülüyordu. Vücudunun her bir köşesine öpücükler bırakırken dişlerini sıktı, havayı içine çekti. Elleri sırtımı ve saçlarımı okşuyordu.
Parmaklarım gitgide aşağı giderken beni durdurdu. Üstümdeki tişörtü çıkarıp fırlattı. Bende onun eşofmanından kurtulup kalçasını kavradım, yavaşça uyluğunu öperken zevkle mırıldandı. İç çamaşırını çıkardığımda bacaklarının arasındaki hassas noktaya dokumduğumda beli yay gibi gerildi. Üstümdeki fazlalıklardan kurtuldum.
Dizlerini birbirinden daha çok ayırdı. Parmaklarımı içine gönderirken Beomgyu bana bir inleme sundu. Nefes nefese kalmıştı, o kadar güzeldi ki, parlak gözleri , dağılmış saçları, bembeyaz güzel kokan teni...
Ben onu izlerken bacaklarını daha da açarak beni içine davet etti. Duraksamadan hızlıca içine girdim. Acıyla inledi Beomgyu. Alışabilmesi için hareketsizce durdum. O sırada yüzüne ve dudaklarına öpücükler konduruyordum. Güneş tüm gücüyle yüzüne çarptı, alnındaki teri ve ısırdığı dudağını aydınlattı. Beomgyu beni kendine yeniden çekip tutkuyla ve açgözlülükle öptü.
Beomgyu içine her girişimde, her darbemde inliyor ve adımı sayıklıyordu. Yorulmak bilmeyen ben kendime asla engel olamıyordum.
Kollarını ve bacaklarını etrafımda sardı. Güneşin taze ışınlarını ortak inlemelerimiz aldı ve açık mavi gökyüzüne uçurdu. Bedenimi yorgunca onun üzerine bıraktım. Islak çarşaflar sırtıma yapışmıştı. Uzun bir süre yan yana yattık, ağır ağır nefes alıyor ve birbirimizin yüzünü okşuyorduk.
Beomgyu,yağmurdan korkarak yatağıma saklandığım gecelerin sabahı açan güneşti benim için.
"Taehyun, sana bir şey sorabilir miyim?" dedi. Mırıldanarak onu onayladım.
"Hearin'in katili kim, biliyor musun?"
"Benim."
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasy☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."