Yeonjun ile arkadaşlığımız ergenlikten sonra dağlardan bahar sellerini andıran çoşkunlukla gelişti. "Bil bakalım ne düşünüyorum?" diye sordum.
"Ne düşünüyorsunuz Taehyun Bey?" dedi Yeonjun gözlerimi kısıp arkasındaki masaya yaslanırken. O sırada ellerini belime doladı.
"Senin birinden etkilendiğini ama bunu bana hala söylemediğini." gözleri kocaman açılırken eş zamanlı olarak kızarmıştı. "Nerden bildin?"
"Bilirim, kaç yıllık arkadaşımsın sonuçta." dedim yaptığım kahvaltı masasına son olarak kahveleri koyarken. "Kimmiş o şanslı kişi?" dedim. "Aynı zamanda dün gece neredeydin?"
"Karakolda bekledim biraz." dedi kalçasını yasladığı masadan ayrılıp karşıma sandalyeye otururken "Soobin'i bekledim."
"Neden?" bana salak mısın der gibi bir bakış attı. "Şanslı diye nitelendirdiğin kişi o çünkü."
"Oha." diyebildiğim sadece en başında. "Senin zevkin iyiymiş." Yeonjun gülerken elinde çatalıyla kesilmiş domateslerden alırken eline vurdum. "Bekle biraz Beomgyu'yu çağırmadan olmaz."
"Peki sizin Beomgyu ile aranızda dönenler nedir?"
"Hiçbir şey yok aramızda bizim."
"İnanmış gibi yapayım bari." Yeonjun'a dil çıkarıp hiçbir şey olmamış gibi merdivenlerden çıkmaya başladım. Saat oldukça ilerlemesine rağmen Beomgyu'dan ses soluk çıkmamıştı. Odaya girdiğimde yataktaydı. Hareketsizce yatıyor ve battaniyeyi başına kadar çekmişti. "Beomgyu iyi misin?" battaniyenin altından boğuk bir onaylama sesi duydum. "Kahvaltı hazırladım." dedim. "Hazırlanır gelirsin." onu daha fazla rahatsız etmemek adına odadan çıkıp geri Yeonjun'un yanına gittim. "Geliyor mu?"
"Sanırsam hayır."
Derin bir nefes verdim. "Sakladığı bir şey var ama ne bilmiyorum." Cümleyi Yeonjun'la göz teması kurmadan kurmuştum. Kafamı kaldırdığımda ise Yeonjun'un kapıya doğru şaşkınca baktığını gördüm. Kafamı çevirip baktığımda Beomgyu'nun kapıda dikildiğini gördüm. Endişeyle dişlerimi sıkarken gelip sorgulamadan yanıma oturup atıştırmaya başladı.
Masada çok büyük bir gerginlik vardı. Yeonjun ve Beomgyu sürekli göz göze gelip gergin hareketler yapıyorlardı. Gerginliğin had safha olduğu masada yediğim şeyden tad alamıyordum, sadece etrafı süzüyor ve bir sebep arıyordum ve bir şey dikkatimi çekti. Beomgyu'nun elinde kabuk bağlamış fakat yani olduğunu anlayabileceğim bir çizik vardı, fazla büyük olmasada büyüktü. "Eline ne oldu?"
Sorumu duyar duymaz elini diğer eliyle kapatıp masanın altına sakladı. "Sürtmüşümdür bir yere."
"Aynen ya." diye atladı Yeonjun, ağzındakileri bile yutmamıştı. "Ne olacak ondan Taehyun abartma sende."
"Sakladığınız bir şey mi var sizin?" dedim kaşlarımı çatarken. "Hayır yok. " Beomgyu'nun sesini zor duymuştum.
"Her neyse ben karakolda gidip yeni bir şeyler var mı diye bakacağım, olmadı kafa yürütüp yeni adımlar bulmaya çalışmalıyız."
"Bende geliyorum." dediler beraber.
"Yeonjun sen zaten geliyorsun ama Beomgyu sen evde kal dinlen." itiraz etmedi, Yeonjun'la göz göze geldiler. "Hadi" dedim. Evde olanlardan rahatsızdım.
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
"Yeni bir şey var mı?" Kai dosyalara olan odağını bozmadan başını iki yana salladı. Göz devirip ayaklandım. "Yaptığımız hiçbir şey yok, herhangi bir adım atmalıyız artık olay yerine tekrar gitmeliyiz."
"Sana gittiğimizi söylemiştim."
"Fakat bir kanıt veya çözüm bulamadınız. Elimizde sadece saat var." dedim saati tekrar göz önüne getirmeye çalışırken. "Saat nerde?" Kai çekmecesini açıp kapalı bir paket içerisinde olan saati çıkardı. Masada duran eldivenleri takıp saati incelemeye başladım. Daha önce detaylıca inceleme fırsatım olmadığından bulacağım yeni bir şey olduğuna inanıyordum.
Saat beşte takılıydı. Camı kırılmış, kırılan parçalardan biri kopmuştu. "Parçalardan biri yok." dedim. "Saçma bir öngörü olduğunu biliyorum ama belki de katilin bir yerine batmış veya çizmiş olabilir."
"Mantıklı, peki tek şüphelimiz olan Beomgyu'da böyle bir iz var mı?" dediğinde yeni bir öngörü bulduğum için gülen yüzüm soldu. Beomgyu'nun elinde bir kesik izi vardı, sabah kahvaltıda gördüğüm yaranın kesik yarası olduğuna emindim. Buna rağmen "Hayır." dedim. Ve 3 yıl önce kendime verdiğim söze ihanet etmiş oldum. Mezun olurken ne olursa olsun kimseye kıyak geçmeyecek, gerçekleri savunacak, kanıtları ve öngörüleri saklamayacak ve yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim kendime. Şimdi ise daha tanışalı bir hafta olan biri için bu sözümü bozuyor, kendime ihanet ediyordum. 'Eğer bir gün yalan söylersem işimi bırakırım.' dediğim geldi aklına. Mezun olduğum gün Yeonjun'a bunu kendimden emin bir şekilde söylemiştim. İşimi bırakmayacaktım tabiki de ama temiz olmadığımı kendime yediremeyecektim, bunun yükünü üzerimde taşımak zorundaydım.
"Olay yerine bir daha gidelim lütfen."
*. : 。✿ * ゚ * .: 。 ✿ * ゚ * . : 。 ✿ *
616 kelime...
Normalde daha uzundu fakat ben yarıya bölmek istedim. Doğum günüm geçmeden bölüm atmak istedim🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasy☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."