Önüme konulan beşinci dosyadan sonra sıkıntıyla ofladım. "Bu dosyaların içinde ne varda getirip getirip önüme koyuyorsun?"
"Ne gerginlik yaratıyorsun ya. Baban sana vermemi istedi bende getiriyorum." dedi Yeonjun kendini benim yatağıma atarken.
Bense kalkıp Yeonjun'un sürekli önüme koyduğu dosyaları alıp çalışma masasına koyup incelemeye başladım. "Sana yeni cinayet hakkında gelen bir haber var mı?"
Yeonjun'un cevap vermesine fırsat kalmadan telefonun müzik sesi odaya dağıldı. "Başkomiser arıyor."
Yeonjun telefonu açıp dinlediğini onaylayan mırıltılarla yataktan kalkıp odada daireler çizmeye başladı.
Bende dikkatimi zaten Yeonjun telefonda konuşulanları sonra bana anlatacağı için dikkatimi dosyada yazanlara verdim.
"Otopsi raporunun bu kadar erken çıkmasına şaşırdım açıkçası. Biz hemen geliyoruz."
Yeonjun'un telefondaki sözlerini duyunca zaman kaybetmemek için kalkıp dolabımdan siyah eşofman ve siyah boyunlu kazak çıkarttım. Yeonjun'un hala odada olmasını umursamadan soyunmaya başladım. O da buna zaten alışmış olacak ki istifini hiç bozmadı.
Aklıma küçüklüğümüz geldi. Henüz daha tanışalı 2 hafta olmasına rağmen babam bana bağırdığında beni teselli etmek için çok uğraşmıştı. Bana bağırılmasına alışık olan ben bu teselli hareketlerine tepki göstermiyordum. En sonunda yüzüm asla gülmeyince bana 'Annem ben küçükken yapardı.' diyip odamın küvetine su doldurmuş , içine duş jelleri dökerek köpürmesini sağlamıştı. İkimizde beraber suya girmiş, saatlerce suda kalmış, gülüp eğlenmiştik. Çıktığımızda ellerimiz buruş buruş olmuştu fakat benim için önemli değildi. O zamanlar arkadaşın ne olduğunu öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordum. O gün Yeonjun ile ilk yakınlaştığımız gündü.
Bir yandan bunu düşünürken bir yandanda giyinmiştim. Üzerime giydiğim siyah montun fermuarını çekip hızla garaja indim. Yeonjun arabanın sıcak klimasını açmış oturuyordu. "Hadi, vaka bizi bekler."
.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.
"Kayda değer bir şey var mı Bay Soobin?"
"Sadece Soobin diyebilirsin. Evet kayda değer çok fazla bir şey olmasada temel bilinmesi gerekenleri buldum." derin bir nesef alıp elindeki eldivenleri çıkarıp tıbbi atık kutusuna doğru ilerledi.
"Kurbanın karnından beş bıçak darbesi aldığını zaten söylemiştim. Darbelerin sadece ikisi ölümcül, büyük ihtimal kan kaybından ölmüştür." önümde duran sedyeye yaklaştı ve cesedin üzerindeki örtüyü kaldırdı. Elinde sanli bir bıçak tutar gibi bir kalem almış ve bana anlatmaya devam ediyordu. "Bakın dedektif, bu yarayı sağ elini kullanan biri açamaz. Ancak şu kalbine en yakın olan bıçak darbesi bir solak tarafından açılmış olamaz. Bir sağlak açmış bu yarayı."
"Yani cinayeti işleyen tek kişi değil en az iki kişi?" Başıyla beni onayladı. "Aynen öyle."
"Bu yaraların neden birbirinden bu kadar farklı olmasını açıklar."
"Burda ki darbede büyük bir güç indirilmiş, eti ve kasları yırtmış. Buna karşılık bazı yaralar o kadar derin değil, daha ölçülü gözüküyorlar." dedi bana. Anlatırkende bıçak izlerini göstermeyi ihmal etmiyordu.
"Kanında klonazepam adlı bir sakinleştiriciye rastladım. İlacın yan etkileri fazla alındığında yapan uyuşukluk, halüsinasyon görme ve aşırı yoğun uykudur. İlacın dozu 1mg/günü geçmemelidir ama ben kanında bu 1mg/günün oldukça üzerinde buldum. Kurban büyük ihtimal baygındı." Cesetin üzerine tekrar örtüyle örttü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasy☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."