Dalgın ve düşünceliydim. Tom Carney'i bulmaya çalışıyordu Kai. Çalışıyordu diyorum çünkü hiçbir iz yoktu kendisinden. Öyle bir anda kendisiyle alakalı her şey silinmiş gibiydi. Ve Kai onu bulamazsa kendi planımı uygulamam gerekecekti.
Dalgınlıkla domatesi kestiğim bıçak parmağımı kesince acıyla tısladım. Beomgyu sesimi duyunca karıştırdığı çorbayı bırakıp yanıma geldi. "Sana bıçakla bir şeyleri keserken dalmamanı söylemiştim."
Yeonjun Beomgyu'nun cümlesi bitince yanıma gelip parmağımı pamukla sardı. "Dikkatli olmalısın." dedi. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. Ve sanki Beomgyu bunu görünce gerilemişti. "Yara bandı alıp geliyorum." dedi Yeonjun ve Beomgyu onun mutfaktan elinde ki kanlı pamukla çıkışını izledi. Yeonjun çıktıktan sonra belki 10-15 saniye daha kapıdan karanlık koridoru izledi. Daha sonra karıştırdığı çorbanın altını kapattı.
Mutfakta bir oraya bir buraya dolanırken hiçbir şey demeden mutfaktan. Şu aralar ikiside aynı ortamda garip davranıyorlardı. Yeonjun pek değişiklik göstermesede Beomgyu çok garipti. Yeonjun'u görünce eli ayağı dolanıyor, saklanacak delik arıyordu.
Üst kattan bağırma seslerini işitince elimdekileri hızlıca bırakıp yukarı çıktım. Beomgyu ve Yeonjun kavga ediyordu. "Bunu ona nasıl yaparsın? Saçmalama Yeonjun, babasını dinlemek zorunda değiliz. Her şeyi kendi aramızda çözebiliriz."
Beomgyu kapının eşiğinde beni görünce kitlenip kaldı. Yeonjun ise tam bağıracakken Beomgyu'nun büyümüş gözlerini görünce yavaşça bana doğru döndü. "Neler oluyor?"
Beomgyu konuşmak istercesine ağzını açtı ama bir şey demedi. Yeonjun'da bir hışımla odadan ve evden çıkıp gitti. "Beomgyu?"
"Önemli bir şey değil." dedi. Korkmuştu, gözleri yaşarmıştı. "Önemli gibi görünüyor."
"Hayır değil." sesi titredi. "Biraz uyuyacağım, bir şey var mı?"
"Hayır uyu, dinlen biraz." kafasını sallayıp karşıda bulunan yatak odama gidip kapıyı kapattı. Ne kadar bir şey olduğuna emin olsam da onu şimdilik rahatsız etmedim.
Cebimden telefonu çıkarıp Kai'yi aradım. Telefonu ilk çalışta açtı. "Durumlar nasıl?"
"Hiçbir iz yok." dedi Kai. Sesi umutsuz geliyordu.
"Tamam sorun yok. Öğrencilerin kendi evlerinde verdikleri partiler hakkında bilgi toplayıp herhangi birine giderim. Tom Carney hala birilerine uyuşturucu satıyordur diye düşünüyorum."
"Aralarına sızabileceğini düşünüyor musun?"
"Evet."
Kai bir süre sessiz kaldı. Tatmin olmuş gibi değildi. "Peki." dedi ve telefonu kapattı. Ben ise yaptıkları partilerin içine sızacağım düşüncesiyle başbaşa kaldım. Bir süre öylece duvarı izledim. Hearin'in günlüğünde belki bir şey bulabilirim düşüncesiyle yatak odama ilerledim. Kapıyı Beomgyu uyanmasın diye olabildiğince sessizce açtım.
Beomgyu hareketsiz bir şekilde cenin pozisyonunda yatıyordu. Üstünü örtmemişti. Parmak ucunda yürüyüp üstünü örttüm. Çok güzel görünüyordu. Beomgyu başlı başına çok güzeldi. Çok gizemliydi, ağzından kendisi ile alakalı her şeyi cımbızla alırdım. Nerede nasıl davranmasını biliyordu. Ağır başlıydı. Gerekmedikçe konuşmazdı. Ve en önemlisi en son Yeonjun ile olan ilişkisi neydi?
Uyuyan bedenini birkaç saniye daha izledikten sonra Hearin'in günlüğünü alıp çalışma masama oturdum. Bir tarih, bir not aradım. Bugün 20 Aralıktı ve Hearin 30 Kasım'da tarihleri not almıştı. Üstünde partilerin ne zaman ve kimin evinde olduğu yazıyordu. Tarihleri incelemeye başladım. 20 Aralıkta yani bugün Yeri'nin evinde olduğu yazıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Mezarları/taegyu
Fantasía☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆🥃☆༺.⋅ ♫ ⋅.༻☆ Yalnızlık, bir virüs gibi ruha yayılmaya başladığında duygu ve kalabalık hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü inci gibi gökyüzüne dizilen parlak taşlar, umutlar ve sevinci içinde taşır. "Dileğimin kaybolmasını istemiyorum."