Onu Vur, Kendini De Vurmuş Ol

301 25 32
                                    

Gözlerimi aniden açtığımda otoparkta  bulmuştum kendimi. Tüm sesler birbirine karışırken nihayet kendime geldiğimde kavramıştım ne olduğunu. O adam en son beni bayılmıştı. Karşı tarafta Tomlar belirdiğinde Berna, Laura ve Amie yanlarında değildi.  Ayrıca nedenini bilmediğim bir acı da vardı bacağımda.

Uyandığımda hemen o beni bayıltan adamın kollarından aşağı atladım ama hâlâ kollarımı tutuyordu. "Larry! Hemen bırak onu." Adının Larry olduğunu öğrendiğim adam Tom'un sesini duyduğunda elleri gevşemişti. Korkudan olmalıydı çünkü beklemiyordu.

Bundan faydalanıp hemen onu ittim ve Tonların olduğu yere koştum. Onlara yaklaştığımda Tom uzattığım elimi tutup beni kendine çekti ve arkasına aldıktan sonra bıraktı. Tam bu sırada bir araba otoparka girdi, siyah bir limuzindi bu. Araba hemen yakınımızda durdu ve içinden kısa boylu, kel ve şişman bir adam çıktı. Kırklarında gibi duruyordu ve pembe bir teni vardı. Ayrıca yüzü öyle öfkeliydi ki zaten pembe olan teni öfkeden kıpkırmızıydı nedenini bilmediğim bir şekilde.

Adam Tom'a çevirdi hemen bakışlarını. Tom'un kısık sesli gülüşünü duymuştum, "Ah, Otari. Demek sonunda geldin ha? Seni ayağıma kadar getiren şey ne?"

"Kaulitz! Sen!" adamın sesi sert ve çok çok öfkeliydi. Parmağıyla Tom'u gösterdi, "Buna nasıl cüret edebildin?! Kadınlarımı öldürmek ha? Kadınımı nasıl öldürürsün lan sen?!" dediğinde Tom'a çevirdim bakışlarımı. Otari'nin kadınını öldürmüştü demek.

"Bu sinirin onu sevdiğin için mi yoksa başka kadın bulmak senin için zor diye mi?" dedi Tom oldukça rahat bir şekilde. "İstersen sana bir tane bulurum. Gerçi, biraz zor sana ama..." zaten sinirli olan Otari, şimdi ciddi anlamda domatese dönmüştü, "Seni kalpsiz küstah! Sana kadınıma dokunma diye neler verdim! Ve onu öldürdün!" Tom omuz silkti umursamazca,

"Yapma ama, yedektekiler mı bitti ha Otari? Üzücü çünkü paran dışında kendine çekebileceğin bir özelliğin yok." Otari sinirden titreyen elini beline götürünce Bill, Gustav ve George da hemen silahlarını çıkartıp ona doğrultmuşlardı. Ama Otari'nin yanında iki yardımcı adamı da vardı.

Otari silahını Tom'a tuttu önce, ama Tom kılını kıpırdatmadı, yüzündeki ifadeyi bozmadı. Otari elindeki silahı ona sallayarak konuştu,

"Ne istedin lan kadınımdan?! En azından itaat eden ve işime yarar biriydi!" dedi ve sonra gözleri bana döndü. Tekrar Tom'a baktıktan sonra yine gözlerini silahıyla birlikte bana çevirdiğinde bu sefer Tom'un ifadesi ciddi bir hâl almıştı.

"Bir kadın için bir kadın, ne dersin Kaulitz? Sen benimkini öldürdün, öyleyse bende senin kızını öldürürüm! Ha? Nasıl olsa sana kız çok değil mi? Çok oyuncak var seçecek değil mi Tom? Söyle?"

Tom onun gibi silahını çıkarttı ve Otari'ye tuttu, "Kıskandın mı?" Otari güldü, "Çekil önünden. Onu koruman için bir sebep yok, yedekte çok var sonuçta?" Tetiği çektiğinde korkmaya başlamıştım. Tom kaşlarını çattı, "Dene! Dene hadi vur. Onu vur, kendini de vurmuş ol." Otari'nin kasları anlamaz gibi kalkmıştı,

"Kadın korumak mı Tom? Bu sen misin? Ne zamandan beri oyuncağın senin için önemli?" dediğinde sözler bana bakmaya başlamıştı. "Diana için yapmamıştın Tom, o gün bunu Diana için yapmamıştın... Ne oldu sana?"

Tom'un yüzündeki hâl Otari'nin hoşuna gitmiş olmalıydı ki sırıtmıştı. En kötü olanı, sanırım biraz değerli olduğumu anlamıştı onun için. Öyle miydim ki? Tom tehlikeli bir şekilde sırıtıp, "Vur." dediğinde tüm düşüncemden vazgeçtim. Vur mu demişti o?

Otari'nin bakışı afallamıştı, tıpkı benim gibi, "Ne?" dediğinde korkuyla Tom'a bakıyordum. "Vur dedim, neyini anlamadın? Dediğin gibi, bana çok oyuncak var Otari. Vur gitsin. Sonuçta ondan bir sürü var." Bunu dediğinde neden inanamıyordum ki? O başından beri böyleydi ve ben her zaman onun istediği zaman beni öldürebileceğinin bilincindeydim. Öyleyse neden şaşırmıştım buna şimdi?

Otari gülmüştü, "Bende bir an ne diyor bu demiştim." Tom kenara çekildiğinde ve Otari silahı bana tutunca o an hâlâ inanmıyordum, neden! Tom'a baktım ve keşke bakmasaydım. Yüzündeki o soğuk bakış... Sona gelmiştim ha? İyi.

Gözlerimi sıkıca korkuyla kapadığımda bir silah sesi geldi, tek bir silah sesi. Nefes alamazken yerdeydim ve gözlerimi açtım nerenin kanadığına bakmak için. Kan yok? Kan yoktu? Korkuyla karşıma baktığımda Otari'nin silah tuttuğu kolundan vurulduğunu ve Bill'ın düz bir bakışla ucundan duman çıkan silahını indirişini görünce benim vurulmadığımı anlamıştım.

Tom beni sertçe tutup hemen yakındaki arabasına götürdü, her şey o kadar hızlı oluyordu ki hiçbir şeyi algılayamıyordum. Arabaya beni koyup kapıyı kapadı. Kitleyip bir şey demeden gittiğinde arkasından baktım ve kendime gelmeye çalıştım. Kendi kalp atışlarımı duyuyordum.

Yeni yeni kendime geldiğimde hemen ani bir refleksle kapıyı açmayı denedim. Daha sonra ise beni ölümüne korkutan Laura'nın sesini duymuştum, "Berna... Berna'yı havuza kilitlemişler!" Korkuyla o tarafa baktığımda endişeli bir şekilde Bill'e bir şeyler söyleyen Laura ve Amie'yi gördüm. Hayır hayır hayır! Berna!

"Kahretsin!" Kapıyı kırmaya çalışır gibi açmaya çalışırken hemen her yeri aramaya başladım yedek anahtar olması için dua ederken. "Lütfen lütfen..." arabanın koltuğunun yanındaki yerden yedek anahtar çıktığında mutluluktan ağlayabilirdim. Hızla titreyen ellerimle kapıyı açıp koşmaya başladığımda Tom'un ve diğerlerinin bana bağırışlarını umursamadım.

Koşarak içeri girdiğimde önceden kapalı olan kapıya ulaştım nefes nefese. Burası olmalıydı çünkü başka kapı yoktu. Kapının kilitli olması daha fazla nefesimin daralmasına neden olurken etrafa baktım. Kutu. Sadece kutular vardı.

Bir ümit kutulara koştum ve hepsini parçalar gibi açıp içlerini dağıtmaya başladım işime yarar bir şey bulmaya çalışırken. Parmak uçlarım acırken en sonunda bir demirden eşya bulduğumda daha fazla beklemeyip elime aldım ve kapıya koştum.

Metal ve ağırdı, kaldırıp tüm gücümle kapıya vurdum onu. Bir kere daha, bir kere daha... Kapının soyulduğunu görünce daha sert vurdum. Bu sırada Bill'ın sesini duymuştum.

Tam da bu sırada kapı kırıldığında elimdeki metal şeyi yere attım ve içeri koştum. Çok büyük bir havuz vardı ve etraf karanlıktı. En azından az da olsa görebiliyordum etrafı. Havuzun kokusu nefes alış verişlerimi zorlaştırırken nefes nefese etrafa baktım, "Berna!" Ses yoktu ve bu kötü düşünceler sokuyordu beynime.

Etrafa bakarken havuzun içinde, yüzüstü hareketsiz duran bir vücut, tüm hareketimi kesti. Durdum. Hayır.

"BERNA!" Çığlığım tüm havuzu doldurur ve suyu titreşirirken dizlerimin üzerine düştüm. Canım çok yanıyordu. Ağlamamı durduramazken yanıma koşarak gelen Laura ve Amie beni tutup sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Nerede?!" diyen Bill'ın sesini duyduğumda zorlukla titreyen elimle ilerideki hareketsiz bedeni gösterdim. Bill'ın suya giren sesini duydum. Sadece ölmemiş olma ihtimali düşüncesi beni uyanık tutuyordu.

Tom'un parfümünün kokusunu aldığımda onun da geldiğini anlamıştım. Tom geldiğinde Amie ve Laura geri çekildi. Ama sadece Bill'ın yüzeye çıkardığı Berna'ya bakıyordum. Dudakları mosmordu, yüzü de biraz öyle.

O halini gördüğümde daha fazla dayanamadı kalbim. Böyle şeylere alışık değildim, ne ben, ne kalbim, ne vücudum ne de Berna. Gözlerim kapanmadan önce Bill'ın sesini duymuştum en son,

"Ölmemiş, ama çok su yutmuş. Hastaneye götürmemiz gerek." Bunu dese bile algılama yetkimi kaybetmiş ve bilincim kapanmıştı.

İTAAT ET, HAYATTA KAL / TOM KAULITZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin