Karanlık, Eğer O Varsa Yok Olur

274 22 10
                                    

Hassiktir. Aklından geçen ilk şey bu kelime oldu. Ne yapacaktı şimdi? Tüm bu mumları nereden bulmuştu bu kız, çekmeceleri mi karıştırmıştı uykusunda? Ne zaman? Onlar dışarıdayken mi?

O an sadece dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Daha önce hiç uyurgezer görmemişti ki. Biraz düşünse belki bir çözüm bulabilirdi ama onun da şuan uykusu vardı ve yorgundu.

Dikkatlice ilerledi ve onu izlemeye başladı. Ansel hemen ilerideydi ve mum yakıyordu dikkatlice. Yavaş yapması iyiydi yoksa bir yeri, özellikle perdeleri yakabilirdi. Mumları söndürmesi gerekiyordu.

Daha sonra sessizce büyük koltuğa, Ansel'ın uyuduğu koltuğa oturdu, sonra yatar bir pozisyon aldı. Gözlerini kızdan ayırmıyordu. Ansel son mumu da yaktıktan sonra pencereye yürüdü, mumların etrafından dolandı. Tom'un yanından geçti ama yürümeye devam etti. Bunun yerine cama yaklaştı. Ve camı açtı. Niye camı açmıştı?

Tom çatık kaşlarla hafifçe doğrulmuş, ne yaptığını izliyordu. Ansel başını eğip aşağı baktı, daha sonra hafifçe yağan ve camın kenarında birikmiş karlara dokundu. Biraz karı eline aldı, top haline getirdi ve sonra yaptığı kar topunu aşağı bırakıp camı kapattı.

O neydi lan? Tom'un düşüncesi bundan ibaretti. Ne yapmıştı az önce ve neden yapmıştı bunu? Yaptığından hiçbir şey anlamamıştı ve sonuç çıkaramamıştı. Ansel az önce ne yapmıştı? Daha sonra Tom'a döndüğünde mumlar yüzünü aydınlattı, donuk bakışları bir anlam ifade etmiyordu. İşte o an sağ gözünden aşağı akan bir gözyaşını gördü. Ansel bunu hissetmiyordu belki de çünkü silmiyordu ve akmasına izin veriyordu. Üstelik bir eliyle parmaklarını sıkıyordu.

Tom çıkmak için hareket ettiğinde bu Ansel'ın ilgisini çekince durdu. Ansel duymuştu ve bu yüzden durdu. Ansel bir süre dümdüz ileri baktıktan sonra yavaş adımlarla koltuğa yürüdü. Bir süre de koltuğun başında dikildi. Daha sonra koltuğa çıkıp koltuğun üstündeki örtüyü kaldırdı ve içine girdi. Ve Tom'un yanına doğru yan dönüp yattı.

Tom bunu beklemiyordu ve uyurgezerlerin böyle davrandıklarından pek emin değildi. Belki de o ilk defa böyle gördüğü içindi, zaten sürekli olan bir şey olmaması lazımdı. Belki de karanlıktan dolayı korkmuştu.

Kalkmaya çalıştı ama doğruluğu zaman Ansel, rahatsız olmuş gibi mırıldanınca geri yatmak zorunda kaldı ve Ansel bunu hissetmiş gibi ona dönüp yanağını Tom'un göğsüne yasladı. Tom istemsizce bir elini Ansel'ın saçlarının arasına koyduğunda o şekerli şampuan kokusu burnuna çarpmıştı. Her seferinde bunu yaşıyordu. Her yakınında olduğunda bu onu bir yandan rahatsız eden ama bir yandan da tüm kaşlarını gevşeten şeker kokusunu alıyordu.

Ve bu onu huzursuz ediyordu aynı zamanda. Şeker kokan bir kızın ölüm kokan bir adamın yanında olması... Doğru gelmiyordu çünkü bu kızın belki de iyi bir hayatı vardı düzene sokmuş olduğu, hatta mutlu olduğu. Ama şimdi yoktu, ve hayatının geri kalanında da olmayacaktı. Bunu kendi de biliyordu, kabul ediyordu.

Bazen aynı şimdi olduğu gibi düşüncelerle baş başa kaldığında kendine kızardı, kendine gel Tom, o sadece önceden sahip olduğun yüzlerce kızdan biri. Bu kadar. Onun hiçbir şeyi senin umurunda değil. Neden olsun ki? O sadece bir oyuncak değil mi benim için sonuçta? Önceleri böyle düşünürdü, ve doğru olanın bu olduğunu biliyordu.

Çünkü eğer bu şekilde düşünmeyi bırakırsa, ona âşık olurdu şüphesiz. Eğer böyle düşünmeyi bırakırsa hem kendi hem de onun canını yakardı, çünkü onun hayatında mutlu olmak yoktu, huzur yoktu ve artık Ansel da bu hayatın içindeydi. Eğer ona âşık olursa, sonu diğerlerinden farksız olurdu, ölüm.

Aslında her iki şekilde de en sonunda ölecekti ve bunu o da biliyordu. Ama eğer ona âşık olmazsa, tıpkı Diana gibi ona acımadan rahatça onu öldürebilirdi. Kolay iş değil mi?

Ama eğer âşık olursa, işte o zaman çok zor hatta imkansız olurdu sonunu getirmek. Hatta belki kendini bile öldürürdü. Tam da bu yüzden, bu senaryoyu yaşamamak için ona kapılamazdı. Ama âşık olup olmamak kişinin elinde olan bir şey midir? Bundan emin değildi.

~

(Ansel'ın Anlatımı)

Etrafımı sarmış olan ve uykumda da aldığım koku, beni uyandırmıştı en sonunda. Gözlerimi kırpıştırarak etrafa baktım. Salondaki koltuktaydım hâlâ. Mutfaktan sesler geliyordu ve tanıdık koku koltuğun her yerinde gibiydi.

Üzerimdeki örtüyü attım ve ayağa kalkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa bakmaya gittiğimde, Laura ve Amie'yi kahvaltı hazırlarken görmüştüm. Garip gelmişti çünkü, mafyalar böyle kahvaltılar yapıyorlar mıydı ya?

"Günaydın Ans! Nasıl hissediyorsun?" diyen Laura'nın neşeli sesi, benim de enerjimi yerine getirmişti. "Daha iyiyim, hatta çok iyi hissediyorum. Ayağımda hiç yara yok gibi." deyip domatesleri doğramaya başladım.

"Bu çok iyi bir haber. Sevindim, kız sen bırak biz yaparız." Amie elimdeki domatesi alınca itiraz etmeden sandalyeye oturdum.

"Sana iyi bir haberim var." Laura'nın sözü beni şaşırtmıştı, böyle bir hayatta iyi bir şey olacağını sanmazdım. "Nedir?"

"Bugün yemekten sonra Berna'yı hastaneden almaya gideceğiz. Durumu gayet iyiymiş o yüzden." İşte buna gerçekten sevinmiştim. Sonunda, uzun zaman sonra güne iyi başlamıştık ve öyle devam etmesini umuyordum her ne kadar küçük bir ihtimal olsa bile. "Bu çok iyi. Berna sağlamdır zaten, ona kolay bir şey olmaz."

"Kahvaltı hazır neredeyse, sen otur. Amie diğerlerini çağır sen de."

~

Kahvaltı ederken neredeyse şaşkınlıktan artık dilimi tutacaktım. Tanrı aşkına, biri bunları görse mafya falan değil direk normal, komik insanlar derdi! Tom'u bilmem ama diğerlerinin kahvaltıda mafya modu falan kalmıyordu, eğlenceli, sanki hiç sorunları olmayan gençlere dönüşüyorlardı resmen!

"Bill, arabanı bir tur versene?" Bill ağzındaki krepleri yutmaya çalışırken kasları çatık bir şekilde Gustav'a döndü,

"Hayır a*ına koyayım ya! Git kendi arabanı kullan geçen verdim çizmişsin zaten." Gustav göz devirdi, "Bir tırnak kadar çizilmiş ne var?"

Yanımdaki Laura'nın kulağına eğildim, "Bunlar her sabah böyle mi çünkü ben mafya yerine normal gençler görüyorum!" Beni duyan Amie kıkırdadı,

"Bazen böyle kahvaltılar yapıyoruz, iyi geliyor çünkü hepimizin kafası boşalıyor. Öyle normal gibi takılıyorlar birbirleriyle. Genelde Tom, pek eski halinden çıkmasa da." dediğinde karşıdaki gözlerimi tabağa dikmiş Tom'a çevirdim. Dalgın duruyordu. Ona baktığımı fark edince dalgın modundan çıktı ve bardağını eline aldı.

"Lan ben bir ara bir mum kokusu aldım, hani geçen kokulu mumlar almıştım ya yanlışlıkla, onların işte." dediğinde Tom aniden George'a dönmüştü. "Sonra aşağı indim salona..." George Tom'un bakışlarını fark ettiğinde sustu. "Niye sustun?" Bill'ın meraklı sesini duyan George yanlızca omuz silkti. Kaşlarımı çattım, salonda ben vardım?

"Devam etsene George? Dün salonda ben uyuyakalmıştım, ne var bunda?" dediğimde konunun uzamasını istemeyen Tom söze girmişti, "Gece mum yakmışsın uykunda." dediğinde herkes bize dönmüştü. Hayır... Fazla korktuğumda oluşan uyurgezerliğim tutmuş olmalıydı ki bu, genelde karanlıkta kaldığımda oluyordu. Ama ışık ve gece lambası ile uyuduğum için uzun zamandır olmamıştı. Dün karanlıkta kaldığım için olmuş olmalıydı.

Boğazımı temizlemek ister gibi öksürdüm hafifçe, "Bu nadir olan bir durum aslında. Karanlıkta kaldığımda oluyor..." Bill kaşlarını kaldırdı, "Karanlıktan korkuyorsun yani, ve bu yüzden mi oluyor?" başımı salladım. "Tamam, sadece karanlıkta oluyorsa o zaman bir daha karanlıkta uyumazsın ve sorun hallolur." dedi Gustav ve haklıydı.

"Mumlar sönmüş ama sonra, lavaboya kalkınca gördüm." Tom George'a döndü, "Ben söndürdüm." George uzatmamak için başını salladı. Ya o tanıdık koku?

"Tamam, hadi hazırlanın da Berna'yı almaya gidelim." dedi Bill ve ayağa kalktı.

YARIN 29 EKİM LAAAAAAN




İTAAT ET, HAYATTA KAL / TOM KAULITZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin