Özür Dilerim

220 22 6
                                    

Tanrım, şuan ölmüş müydüm yoksa yapabilecek gücüm olmasına rağmen beynim gözlerimi açmayı mı reddediyordu?
Açabilir miyim? Bu iyi mi? Ama karanlık. Aptal Ansel, gözlerin kapalı tabi karanlık olacak. Tamam, belki de sadece gözlerimi açmalıyım. Sanırım kendimi beyaz bir ışık ya da tanrının huzurunda bulmaktan korkuyorum. Tanrı aşkına Ansel, aç artık.

Işık, gözlerimi hafifçe araladığımda göz kapaklarımdan içeri sızmıştı. Işık biraz gözlerimi yaksa da bunun güneş ışığı olduğunu anlamıştım. Sabah olmuş olmalıydı. Yani ölmemiştim. Buna sevinmeli miyim bilmiyorum.

Gözlerimi açtığımda otelin geniş tavanıyla karşılaştım. Belime sarılmış ve biraz kanlı olan çarşafı ise yeni fark etmiştim. Geceki sızıntı bu yüzden miydi? Muhtemelen. Koltukta doğruldum ve etrafa baktım, yanlızdım. Ve daha dün karnımdan bıçaklanmama rağmen iyi hissediyordum. Karnımda zerre ağrı yoktu. Ya da başka bir yerimde.

Ayağa kalkarken bile zorluk çekmedim, sanırım vicudum sandığımdan daha dayanıklıydı, yani psikolojimden daha dayanıklı olduğu kesindi. Acaba öldüğümü falan mı düşünmüşlerdi? O zaman morgda olmalıydım. Otelde morg ne arasın Ansel?

Kapıyı açıp çıkmadan önce saate baktım. 11.03'dü. Herkes zor günler geçirdiği için uyuyor olabilirlerdi. Ya da odadalardı. Berna ve benim odama geldiğimde sesler duymuştum ve tahminlerim doğru çıkmıştı.
Kartımı almamıştım ama kartımın zaten telefonumun kılıfının arkasında olduğunu şimdi hatırlamıştım. Kartla kapıyı açıp içeri girdiğimde masada oturan herkesin gözü bana dönmüştü. ''Oo bensiz takılmalar? Kırıldım bak.'' dedim kollarımı yalandan birbirine birleştirirken yapmacık bir hüzünle.

Herkes şok içinde bana bakarken George ağzındaki çayı püskürttü ve Berna aynı şokla ayağa kalkıp bana koştu, ''Aman tanrım Ans!'' karnıma dikkat ederek bana sarıldı, ''İyisin! Hatta turp gibisin! Nasıl olur?'' diğer kızlarda gelip bana sarılmadan önce kıkırdadım.

''Gece korkunç görünüyordun, öldüğünü düşünmüştüm!'' dedi Gustav dehşet içinde bana bakarken. Kaşlarımı kaldırıp kendimi gösterdim, ''Bir ölü ya da ceset gibi mi duruyorum? Ayakta ve iyiyim!'' Bill ona göz devirdi,

''Nabzını kontrol ettiğimi söylemiştim ahmak. Elbette ölü değil.'' dedikten sonra bana sarıldı, ''Hiç de bıçaklanmış gibi değilsin. İnsan dışı bir varlık olmadığından emin miyiz?'' dediğinde güldüm onunla birlikte. ''Çok iyi hissediyorum. Ama yine de çok zorlamamam lazım.'' Bill onaylar gibi başını salladı.
Bu sırada etrafa baktım ve sonra onlara döndüm, ''Peki Tom nerede?'' beni Laura cevapladı, ''Tom, eh, şey. Sanırım şu adamlardan birisi.. Seni tutan, o kaçmış ve onun yanına gitmiş, yani bulmuştur.'' tamam, bunda bir sorun yoktu ama neden hepsi sanki büyük bir sorun varmış gibi bakıyorlardı?

''Ee, neden öyle bakıyorsunuz? Adama acıdığınızdan olamazsa neler oluyor?'' diye sordum biraz endişeyle. Laura bakışlarını yere eğdi konuşmadan önce,

''Ehmm... Sorun şu ki; Bill senin nabzını kontrol ettikten sonra daha yaşadığını Tom'a söylemeden Tom adama duyduğu öfkeyle çıkıp gitti peşinden. Yani, muhtemelen başkalarına ya da kendine zarar veriyordur.'' şok içinde ona baktım ve bağırdım,

''Ve neden hiçbiriniz onu aramadınız?!''

''Aradık,'' dedi Amie, ''Ama telefonu kapalıydı. Muthemelen otelin dışında.'' elimi saçlarımın arasına geçirdim bir o tarafa bir bu tarafa yürürken, ''Biriniz anahtarını versin. Onu bulacağım.'' dediğimde Gustav sorusuz sualsiz anahtarını bana atmıştı. ''Nerede olabildiğine dair bir fikriniz var mı?'' Berna başını iki yana salladı,

''Bilmiyoruz. Muhtemelen adamın peşinden gitti ama nerededir bilmiyoruz. En son sana bunu yapan adamı yüzlerce parçaya doğrayacağını ve sonra kendi derisini ona yedireceğini, sana kimsenin bunu yapamayacağından bahsediyordu. Koskoca Newyork, her yerde olabilir.''

İTAAT ET, HAYATTA KAL / TOM KAULITZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin