YEDİNCİ BÖLÜM

642 32 43
                                    

Aşkınla senin bunca gönül etmede nale...
Uğrunda akan gözyaşımız oldu şelale.
Onmaz kara sevdamızı kan söndürecektir...

O füsunkar ve güzel gözleri her kalbi deşen
Öyle bir nazlı kızın aşkına düştüm ben ki...

Hüseyin Nihal Atsız


''Kurt bir eş seçti mi, çakalları yanına yanaştırmaz.''


***


''Lan ağabey şu çayı bir kere de güzel demle ya,'' diyerek isyan ediyordu Ateş. Zira ne zaman şu lanet olası kantinde çay içmeye gelse, imamın abdest suyu gibi bir çay geliyordu önüne. Şunun şurasında akşamları bir çay keyfi vardı, ona da lanet gelsindi.

''Beğenmiyorsun yol al Başçavuş!'' diyerek bağırdı kantinci ağabey, ocağa bakarken. Ateş ise cevap için hiç beklemedi.

''Gidecek yol olsa gideceğiz de... Kaldık işte eline Ziya ağabey.'' dedi elini kaldırıp, ah ah der gibi sallayarak. O sırada masada ayaklarını karşısında ki sandalyenin üzerine atmış, gri eşofmanı ve siyah tişörtü ile  sigara tüttüren Zafer komutan konuştu.

''O kadar şikayetçiysen, Ziya ağabeyi duydun Şimşek, bir yol bulup gidebilirsin.'' gayet kibarca ve sakince söylemişti. Bunun ardından bir nefes daha çekti sigarasından ve önünde ki küllüğe bastırıp söndürdü. Çok içmezdi, bugünlük de bu kadar yeteriydi. Küllüğü önünden ittirdi hafifçe.

Ateş ise hemen komutanına döndü. ''Haşa komutanım ne şikayeti, ben buradan gayet memnunum, iyi ki buradayım...'' kimse inanmamıştı bu dediğine ki, hemen yanında ki Fatih komutanı hunharca gülmüştü. Korkardı Ateş, Zafer komutanından, gerçi kim korkmazdı ondan... Orası asıl soruydu. Ateş, teessüf eder gibi döndü yanında ki Fatih komutanına. ''Ayıp ediyorsunuz komutanım,'' Fatih komutan dudaklarında ki tebessümü ile masada ki yarım demli çayını kafasına dikti, pek neşeliydi bugün zira yarın görev vardı. Sonunda itleri bozguna düşürüp, kazdıkları kuyulara gömeceklerdi. Günlerin özlemi vardı içinde bir nevi, kin ve nefretle harmanlanmış.

Aynı duygular Zafer komutan içinde geçerliydi, zira onunda tek derdi göreve gitmek ve dağda taşta gezmekti. Hatta mümkünse aylarca mağaralarda uyumak, kayaları yastık bellemek, silahına sarılmak istiyordu. Gerekirse yılan yemek, karda, çölde, yağmurda kilometrelerce sürünmek istiyordu. O, bu işe, hayır işine aşıktı. Gönlünde başka sevdaya yer yoktu, vatan sevdasından başka. Ama bu aralar kalbine atılan zehirli bir ok mevcuttu; Eflatun Komutan... Kadın hayatına bomba gibi düşmüş, sırtından vurup kalbine isabet ettirmişti kurşunu. Nasıl olmuştu bilinmez lakin sanki sırtından değil de kalbinden vurulmuş gibi hissediyordu Zafer komutan. Haftalardır içinde pek gereksiz bir duygu peyda olmuştu. Morun açık tonlarını gördükçe zihninde tek bir isim beliriyordu, Eflatun. Nereye baksa tek bir isim görüyordu, Eflatun. Sanırsa beyninin bir oyunuydu bu, yoksa başka türlü manyak olurdu. Göreve gideceği içinse ayrı bir sevinmişti, belki yine görürdü? Belki yine buraya gelirdi timiyle?

''Selamın aleyküm,'' diyerek kantine giriş yaptı Aras. Evet, şimdi Ateş mutluydu zira dakikalardır iki yüksek rütbeleri komutanın arasında kalmıştı ve kendisine yakın bir rütbeli görünce, annesini gören küçük çocuklar gibi seviniyordu.

KANLI AYWhere stories live. Discover now