🌑

484 26 12
                                    


selda bağcan - öyle bir yerdeyim ki

selda bağcan - ayrılık

figen genç - nazende sevgilim


🌑


"Güçlü bir hafıza, ağır bir cezadır.
İyi anıları nadiren, kötü anıları ise sıklıkla hatırlatır."

- Orhan Kemal



28 Şubat 2012 - TÜRKİYE CUMHURİYETİ / ISPARTA
ALAY KOMUTANLIĞI


''Anlayacağın evlat, hem annen hem de ülke için en doğrusu yapacağız. Zarar görmeyecek kimse.'' diyordu babam, zira ecdadı kuruyası şerefsizin evlatları benim annemi ele geçirip, sınırdan geçmek için kullanmışlardı. O yalnızca benim annem değildi, Türkiye Cumhuriyeti Askeri Albay Behzat Özçelik'in eşiydi. Sınırdan geçmek için ellerinde olan tek kozdu ve bunu boşa harcamayacaklardı.

''Baba,'' yanına birkaç adım attım. ''Anneme zarar gelemeyecek, değil mi?'' diye sordum tereddütle bir kez daha. ''Ya sınırdan geçseler de annemi serbest bırakmazlarsa?'' babamın yolunda ilerlemeye başlamış olsam da henüz çok erkendi ve neredeyse tüm bu dünyaya karşı yeni yeni yetişiyordum. Farkındaydım bunların. Hep hayalimdi babam gibi asker olmak, babam gibi şanı yüce bir asker olmak. Annem babamın yokluğunu o kadar çok çekmişti ki, asker olacağımı babamla söylediğimizde bir ton laf edip, izin vermeyeceğini net bir şekilde söylemişti. Ama sonra... Babam konuşmuş ve ikna etmişti. Ne demiş, nasıl ikna etmişti bilmiyorum lakin annem o konuşmanın ardından bir daha asla gitme, kelimesini dillendirmemişti.

Yanıma yaklaştı, nasırlı elleri şefkatle omzumu sıktı. ''Gelmeyecek evlat, annene, benim sevdiğime zarar gelmeyecek.'' sevdiği, babamın sevdiği... Nasıl bu kadar kontrollü olabiliyordu aklım almıyordu. Benim sevdiğim kadın teröristlerin elinde olsa, ben kendimi kontrol edemezdim, yakardım yıkardım etrafımda ne varsa. Belki de askeriyeyi ateşe verirdim. Ama o çok sakindi, yılların eğitimi ve görmüş geçirmişliği ile fazlasıyla kontrollüydü.

Bulunduğumuz toplantı odasının kapısı aralandı ve içeri lacivert askeri üniformaları içinde üç asker girdi; ikisi erkek, biri kadındı. Hepsinin yüzünde ölümün ayak sesi vardı sanki, hiçbir ifadeleri okunmuyordu. Babamın önünde hazır ola geçip, selam verdiler. ''16. piyade Komando Sahra, komutanım.'' dedi, kadın olan. Çatık kaşlarım ile ona bakarken, o doğrudan babama bakıyordu.

''Musul da durum ne?'' dedi babam, az önce ki şefkatli sesi bir anda yok olmuştu. Kadın komandonun yüzünden hiçbir şey okunmazken, hiçbir duygu da anlaşılamıyordu. Sinirlerim gittikçe bozuluyor, zamanın daralıyor oluşu ve annemin o evveliyatı yokların elinde oluşu beynime kan attırıyordu. Ama benim aksime babam gayet sakindi, ses tonu ve yüz ifadesi gayet sakindi. Dışarıdan birisinin bakış açısı ile soğuk rüzgarlar estiriyordu yalnızca. Ama içini kimse bilemezdi, bende bilemezdim; onu yalnızca annem bilirdi, ondan başkası bilemezdi. O da burada değildi. Kim bilir içinde ne yangılar vardı, kendini nasıl ateşler içindeyken böyle soğuk göstermek için zorluyordu. İçinde kara ateşler yanıyordu ama nasıl belli etmiyordu?

KANLI AYWhere stories live. Discover now