45.Bölüm

865 71 23
                                    

İyi okumalar, finale az kaldı

Demir'den

Kollarımın arasında yatan çocuğu kendime bastırıp, usulca alnına ufak bir öpücük kondurdum. Eşsiz kokusu ruhuma ilaç gibi geliyordu, dudaklarıma değen teninin iyileştirici bir etkisi vardı. Dün gece yaşadığımız birleşme, sevişmeden çok benim için İlker'ime doyma çabasıydı. Ha doyabilmiş miydim? Bu imkansızı istemek gibi bir şeydi benim için. Aslına bakılırsa bu his yeni değildi, özlemden ya da araya giren mesafelerden de kaynaklanmıyordu. Benim için İlker zaten her daim doyumsuzluk demekti.

Onu sevdikçe, öptükçe her zaman daha çoğunu isterken buluyordum kendimi. İçim içime sığmıyordu, parmaklarımı usulca çıplak sırtında gezdirdim. Dokunmasam kaybolacak gibi geliyordu hala, belli ki uzun süre yanımdaki varlığına şaşıracaktım.

Kafasını kaldırıp ağır ağır araladığı güzel gözleriyle baktı bana. Bakışlarım doğrudan dudaklarına kaydı, beklemeden eğilip öptüm. "Günaydın, ne zaman uyandın? " Dedi çatallı çıkan sesiyle. Boğuk çıkan sesine ölürdüm onun.

"Biraz önce, seni izliyordum ben de." Yüzünün her yerini bakışlarımla turladım. Sanki her defasında ilk kez görüyordum onu. "Çok güzelsin. " dedim iç geçirerek. Sırtında gezinen ellerimi kaldırıp yanağına yasladım. Hafiften çıkmış sakalları tenime değiyordu. Parlak bakışları gözlerimde bir kaç saniye boyunca kaldı. " Güzel değilim, yakışıklıyım. " Dedi yüzünü ekşiterek.

Buruşturduğu burnunu sıktım. "Yakışıklısın eyvallah ama güzelsin de. Gözlerin, tenin, kaşların...Güzelsin oğlum işte, kabul et. " Çenesini öpüp çekilirken hala ofluyordu.

"Oflama! Kocaya oflanmaz! " Vereceği tepkiyi bildiğimden hızlıca yataktan kalkıp banyoya doğru yürüdüm. Arkamdan koşar adım geldiğini anladığım an adımlarımı hızlandırıp kendimi banyoya attım. "Aç kapıyı Demir, sevmiyorum şöyle demeni. İnadıma söyleme şu lafları! "

Onu kızdırmak her zaman en büyük eğlencelerimden biri olmuştu,yalan söyleyemezdim. "Açayım da dayak yiyeyim değil mi? Hayatta açmam. "

"İyi bana hava hoş, kal orada tüm gün. " Elimi yüzümü yıkadım ve  biraz daha oyalanıp gittiğini tahmin ederek kapıyı hafifçe araladım. Daha kafamı çıkarmama fırsat bulamadan İlker kolumdan tutarak beni koridora çekti, sırtıma atlayıp yüzümü tokatlamaya başladı. Hem kahkaha atıyordum hem de acıdan inliyordum. Eli, cüssesine göre çok ağırdı. "Lan oğlum in sırtımdan. Sülük müsün, yapıştın? "

"Neee, bi' sülük olmadığımız kalmıştı. Tokata devam o zaman. " Bacaklarını belime daha sıkı sardı ve bu defa iki eliyle yanaklarıma koca koca şaplaklar indirmeye başladı.

"Acıdı lan, bıraksana! İn sırtımdan, belim ağrıdı." Ellerimle kıçına yetişebildiğim kadar vuruyordum ama kıyamadığım için vuruşlarımın pek de etkili olduğu söylenemezdi.

"Yalan söyleme, dün gece beni kucağında taşırken hiç de şikayetçi değildin. Hadi söylenme ve mutfağa yürü. Ceza olarak seni binek olarak kullanmaya karar verdim. " Eliyle at biniyor gibi kıçıma vurdukça kahkaham büyüyordu.

Anılar aniden zihnime dolunca aklıma gelen görüntüyle tebessüm ettim. "Hatırlıyor musun İlker'im? Lise 2'deydik. Kopya çekerken yakalanmıştık. "

Biraz duraksadıktan sonra hatırlamış olacak ki, sinirle iç çekti. "Yanlışın var. Sen benden ısrarla kopya istiyordun ve hoca görmüştü. Sayende ben de ceza almıştım. "

Sırtımda hala tepinirken ergen hallerimiz geldi gözümün önüne. "Sanki altta kaldın oğlum? Bir gün boyunca binek atı gibi kullandın beni. Tuvalete bile sırtımda götürüp getirdim. O zamandan beri zalimmişsin sevdiğim! " Belimde hissetmeye başladığım ince sızıyla hafiften inlediğimde İlker'in de hareketleri durdu.

"Hak etmiştin, hiç suçum yokken senin yüzünden herif sözlü notumdan kırdı. Dua et acıdım da bir gün kıyabildim sana! "

Kahkaham mutfakta yankılandığında soluk soluğa kendimi tezgaha dayadım. "Acımış halin o muydu İlker'im yapma,gözünü sevdiğim. Yalnız bendeki de ne enayilikti ama. Sen dedin diye gıkım çıkmadan eşşek gibi taşıdım seni. Ulan adını bir dağlara yazmadığım kalmış. "  Cümlem biter bitmez yanağımda hissettiğim dudaklarla irkildim. Sert ve sulu öpücüğü içimi titremişti.

Sırtımdan hızla inip ellerini yanaklarıma çıkardı. "Bitiyorum ha sana ben. Şöyle konuşma, kanım kaynıyor. " Dudaklarıma uzanıp, üst dudağımı kavradığında çıplak beline kollarımı sardım ve kendime sertçe çektim. Ağzının içinin sıcaklığı, tadı, dudaklarının tuzu, hepsi beni baştan çıkarmak için yaratılmıştı sanki.

"Çok seviyorum seni Demir çok. "

"Ben daha çok İlker'im. Yemin ederim canımı iste veririm senin için. Saniye bile düşünmem. " Bakışlarındaki parlaklığa ölürdüm, bana ömrümün sonuna kadar böyle baksa, başka bir şey istemezdim hayattan. O yanımda olsa, ben her şeyin üstesinden gelirdim. İlker'in yanımdaki varlığı benim en büyük gücümdü. Belki de bu halim gözüme korkutucu gelmeliydi ama öyle hissetmiyordum. Doğrusu buymuş gibiydi.

"Can vermek falan hayırdır? Şişt, duymadım ben. Hadi kahvaltı hazırlayalım, dün gecenin enerji kaybını telâfi etmek lazım. " Kaşlarını imayla kaldırıp yanımdan geçerken, gülüşünü gizlemiyordu.

Hafta sonunun en güzel yanı buydu işte. Saatlerce masada muhabbet edip kahvaltı keyfini uzattıkça uzatmak. Karşımda sevdiğim adam, önümde ikimizin elinin değdiği bir sofra... Huzur ve mutluluk işte bu kadar basitti. İlker'in gidişiyle bir daha yakalayamayacağımı sandığım huzur, şimdi inanılmaz bir halde günümü aydınlatıyordu. 

"Bakma öyle, omletin soğudu. " Dalıp gittiğim güzel yüzünden bakışlarımı çekip önümde dumanı tüten çayımdan bir yudum aldım. Sonra da İlker'in elinden yemeye bayıldığım omletten de bir çatal ağzıma götürdüm.

Kahvaltı faslını kapamaya yakın çalan kapı ziliyle  ikimizin de bakışları birbirimizi buldu. "Ben bakarım. " dedi İlker elindeki tabağı tezgaha koyarken. Arkasından ben de merakla onu takip ettim. Kapı dürbününden bakıp hızla bana döndü. Yüzündeki ifadeden kimin geldiğini tahmin etmek zor değildi.

Gemileri Yaktım(BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin