Kapmüs haritasının önünde ağlarken çok masumdu. Oh Sehun şimdiye kadar gördüğüm tek masum insandı. Tanrı bu karanlık ve çıkarcı yaratıklarla dolu dünyaya onu göndermekle hata yapmıştı.. bir zamana kadar böyle düşünüyordum.
Karanlık günlerimi yeniden yeşertmeye başlamıştı. Onun sayesinde yeniden gülmeyi başarmış ve yaşamanın güzel olduğunu hissetmiştim. Her gün olmasa da vaktimizin çoğunu birlikte geçiriyorduk. Fakülteme geliyor, beni kütüphaneye ya da hastaneye bırakıyordu. Benim bisikletimle.
Kendi evime çıkmaya karar verdiğimde, ki bu benim için dünyanın en zor dönemiydi, evime geliyordu nadiren. Gelse de çok oturmasına müsaade etmiyordum. Ama o birkaç dakika bile bana yetiyordu, kendime gelmeme, yeniden ayakta durmama neden oluyordu. Tanrı onu bu dünyaya benim için göndermişti.
Annem ve babamın bitmeyen baskıları ve okul bir yana Sehun'un günden güne artan yakınlığı vardı. Bunlar arkadaşlıktan da öteydi, farkındaydım. Aramızda çok yaş farkı yoktu ancak hâlâ çocuk gibiydi. Böyle olması, masum olması onu çok yaralayacaktı ancak Sehun'du işte.. asla aldırmazdı. Gülümsemeye başlar ve işine devam ederdi. Pişman olmak nedir bilmezdi.
Üzerimdeki baskılar günden güne artarken Kyungsoo'nun tavsiyesiyle hastanenin psikiyatri kliniğiyle görüşmeye başladım, sonuç beklediğim gibiydi: Majör depresyon. Bunca baskıya ve zorluğa dayanman çok garip, dedi doktorum. Senin yerinde olan, bu aşamaya gelmiş hastalar çoktan intihar ediyor ya da kendine zarar veriyorlar. Kendini bunlardan uzak tutman mükemmel. Sehun'u düşünmesem, aklımda onun üzüldüğü sahneler dönüp durmasa kendime zarar verirdim, yapardım. Beni hayata bağlayan tek kişi oydu, Sehun.
Bu benimkilerin kulağına bir şekilde ulaştı, kıyamet koptu. Hasta olacak ne var? Gayet iyi durumdasın. Haline şükret... Okulunu uzatmadan bitir ve işinin başına geç. Seni hasta ol diye okutmadık. Bütün bu safsatalara rağmen yine de dayanmaya devam ettim.
Babam yine ve yine nasıl olduysa bir şekilde Sehun'u öğrendi, arkadaşım olduğunu duydu. Eve gelip bir ton hakaret ve yumrukla ondan uzak durmamı ve çizilen hayatıma uymamı söyledi. Reddettim, vurdu. Yine reddettim, yine vurdu. Kan kusana kadar devam etti. Kyungsoo'yu aramaya mecalim yoktu ancak bir şekilde başardım, eve geldiğinde deliye döndü. Sehun'u arayacağını söyledi, yalvarışlarıma kulak verip aramadı. Hiçbir şey bilmemeliydi, haberi olmamalıydı. Sehun çocuk akıllı olabilirdi ancak bir anda deliye dönebilirdi.
İyi olana kadar hastaneden çıkmadım, Kyungsoo benim yerime yalan uydurup İngiltere'ye gittiğimi ve biraz zaman sonrasında döneceğimi söyledi. Tamamen iyileştiğimde eve döndüm, kapımda beni bekliyordu. Git, diyebildim sadece. Neden, dedi. Cevap veremedim. Kalbini kıracak şeyler söyledim ama yine de gitmedi, kapı eşiğinde oturmaya devam etti. Tam bir saat boyunca gitmesi için dil döktüm en sonunda buluşacağımıza söz verdim öyle gitti.
"Gelmeyeceksin sandım..." dedi elimi tutup. Tüm terslemelerime rağmen yüzünden gülümsemesini düşürmeyip benimle vakit geçirdi. Seninle görüşmek istemiyorum, dediğimde yarın görüşürüz Jun deyip masadan kalktı gitti.
Sanki her gün dibimde olmaya yemin etmiş gibiydi o günden sonra. Dolabıma bıkmadan çiçek, çikolata, oyuncak ne varsa bırakıp bana mesaj atıyordu. Onu kendimden uzak tutmam zordu, çok zordu. Kendimi ondan uzak tutmak.. zordu. Verdiği hediyelerin hepsini çalışma odamda sakladım, çiçeklerin hepsini sakladım.
Tüm sorunlarımı bitirip ona gideceğime dair kendime söz verdim. Ne kadar azalsa, bir o kadar üzerine eklendi. Ama kendime verdiğim sözü tutmaya kararlıydım.
...
Güneş doğarken vücudumu saran titremeyle gözlerimi açtım. Yavaşça doğrulmaya çalıştım, elimin üzerinde hissettiğim ağırlıkla durdum. İki büklüm uyuyordu, başını elimin üzerine koymuştu.
Saat sekizi geçiyordu, neyseki tatil günümüzdü. Kabul ederse bir şeyler yapabilirdik.
Elimi saçına yavaşça koydum, yumuşacıktı. Kısa saç ona yakışıyordu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" Başını kaldırıp bana baktı, yüzü şişmişti. Dudakları.. öpülesiydi. "İyiyim, teşekkür ederim." Ayağa kalkıp dudaklarını alnıma koydu. "Ateşin düşmüş, biraz daha uzan ben yemekleri ısıtayım tatlım~" Saçlarımı karıştırıp odadan çıktı. Terliklerimi giyip odadan çıktım. Byul beni görünce koşarak yanıma geldi ve üzerime çıkmaya çalıştı, kucağıma alıp mutfağa girdim.
"Uzansaydın getirecektim ben... Otur hadi geldiysen burada ye." Su bardağını da yanıma koyup oturdu, ellerini birleştirip çenesinin altına koydu. "Hadi yesene sıcak sıcak."
"Bakarsan yiyemem.. bakma." Elimle yüzümü kapayıp yemeğe çalıştım. "Aman ya utanacak ne var tatlım.. tamam bakmıyorum hadi ye." Yerinden kalkıp saçlarımı karıştırarak mutfaktan çıktı. Bir yandan yemeğimi yerken bir yandan da bundan sonra neler olacağını düşündüm. Onu seviyordum ancak zarar görmesini istemiyordum. Ailemi zar zor durdurmuşken bir kez daha ona yaklaşmalarına izin veremezdim.
Kapı çaldığında koşar adımlarla gidip açtı, duyduğum sesle yerimden kalkıp mutfaktan çıktım.
"Nerede o ibne!"
