Onu en çok ben sevdim

186 43 25
                                    

Pekâlâ, durum güncellemesi. Hastayım, gün geçtikçe iyileşmek yerine daha çok öksürüyorum, hapşırıyorum. Beni hırpaladığı günden kalan yaraların iyileşmesine az kaldı, ama hala çok acıyor. Kabuk bağlamış ama o kabuğun altı hala kanıyor.

Ve hala aşığım.

Okulda, yüzüme bakmıyor. Artık benimle tartışmıyor, yolda yanımdan geçerken omuz atmıyor. Yemek yerken arkamdan başımı yemeğime bastırmıyor, sınıfıma gelip kavgaya çağırmıyor. Arka bahçeye uğramıyor, evinin önünde ki duraktaysam, asla gelmiyor.

Yokmuşum gibi davranıyor.

Sanki hayatında hiç var olmamışım gibi, sanki öpüşmemişiz gibi, sanki kavgalı değilmişiz gibi, sanki ölesiye beni dövmemiş gibi, sanki hastalandığım da bana kızmamış gibi. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi.

Böyle nasıl devam ederim ki? Yanına gitmek istiyorum. Yokmuşum gibi davranmasını istemiyordum, beni dövsün, tartışalım, bağıraşalım. Hayatında yokmuşum gibi, sanki yabancıymışım gibi davranması jilet izlerinden daha çok acıtıyordu.

Neden olduramıyordum? Bir şeyler hiçbir zaman istediğim gibi olmuyordu. Hatam nerdeydi? Fazla mı seviyordum, sevdiğimden gözümün önünü göremiyor muydum? Onun için kendimi değiştirecek kadar özgüvensiz olduğum içindi belki de.

Konuştuğu kızlara bakıyordum, bir de ayna da duran kendime. Kızlar güzel, kendilerine has çekimleri vardı. İnce bir bel, keskin çene hatları ve güzel bir vücut. Ayna da ki kişi ise görülmeye değer bile değildi. Kimdi, kimlerdendi? Yanakları ne kadar çabalasa bile oradaydı o kişinin, beli ince değildi. Omuzları çökmüş, birini sevmekten enkaza dönmüştü.

Adil miydi? Ben seviyordum onu. Ben, en çok ben. Başkası benim kadar sevemezdi onu. En çok ben değer veriyordum ona. En çok ben ilgilenirdim, en çok ben endişelenirdim, en çok ben onunla konuşurken kırılmasın diye özenle kelimelerimi seçerdim. En çok ben değer verdim ona. Hırpaladım kendimi onun için. Her hakaretinde kendimden biraz daha fazla nefret etmeye başladığımı öğrense yine aynı hakaretlere devam eder miydi? Her gece onu ne kadar çok düşündüğümü bilse, yine hiçbir şey olmamış gibi davranır mıydı? İçimde onun için neler koptuğunu öğrense, kalbimin hızını, zihnimin her saniye adını haykırışını bilse, yine seçer miydi başkalarını?

Onunla kurduğum hayallerimin suya düşüşü benimle birlikte olmuştu. Yorgunum, yorgun hissediyorum. Onun için çabalamak istiyorum, ama kolumu kıpırdatamıyorum. Ona sarılmadan hiçbir şeyin düzeleceğine inanmıyorum.

Kedili evimizi istiyorum, 1+1 olsun. Yemek yapalım birlikte, el ele tutuşalım, birlikte uyuyalım, birlikte aptalca eğlenelim. Birbirimizi sevelim.

Ben her şeyimle onun olmak istiyorum.

Ocakta kaynayan suyun altını kapattım. Ekinezya çayı paketimden bir tane çıkardım ve bardağıma koydum. Kaynar suyu da üstüne döktüm.

"Yeonjun?" Arkamda mutfağın kapısına yaslanmış anneme döndüm, "Telefon da biri var, seni soruyor."

Kaşlarımı çattım, kim annemin telefonunu arayıp beni soruyor olabilirdi? Annemin numarasını bulacağına benimkini bulsaymış ya. Zor muymuş?

"Kimmiş?" Önüme döndüm pek ilgilenmediğimi belli ederek, çayıma biraz bal ekleyip yavaşça karıştırdım.

"Soobin diye biri, tanıyor musun? Gecenin bir yarısı neden beni arayıp seni soruyor?"

Soobin diye biri.

Tanıyor muyum?

Karıştırmayı bıraktım, duraksadım. Soobin, Soobinim. Beni arıyordu? Annemin telefonundan, ama beni arıyordu!

Dream Girl -/ yeonbin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin