Birkaç gün geçti üzerinden. Lanet dolu o günün üzerinden sadece birkaç gün geçti. Soobin'in beni aldattığının ortaya atıldığı o gün, sanırım hayatımın en boktan günüydü.
Arkadaşlarımı kaybettim.
Ne Kai, ne Taehyun, ne de Beomgyu. Hiçbiri benimle değildi, hiçbiri benimle konuşmuyordu. Arkadaşlarımı kaybettim, ben Soobin'i seçtim.
Pişman mıyım, bilmiyorum. Yokluklarını hissediyorum, iliklerime kadar. Beomgyu'ya sert çıkışımdan dolayı çok pişmandım ama Soobin'i seçtiğim için, hayır, bunun için pişman değildim.
O gün, o gün delirmiştim. Aldatılmayı, özellikle Soobin tarafından aldatılmayı, sözde iki ay boyunca ayakta uyutulmuş olmayı, sindirememiştim. Kendime zarar vermiştim. Sıkıntılı bir yanım var gibi, bağırıp çağırmıştım. Beomgyu'ya siktiri çekip Soobin'i tercih etmiştim.
Hala Soobini tercih ediyorum.
Bana yalan söylediler, onu başka bir kızla öpüşürken gördüklerini söylediler ama ellerinde kanıt yoktu. Bunun yanında Soobinde söylenenleri inkar ediyordu. Taehyun'un festivalden kalma gururunun bu olayda rol oynadığına yemin edebilirdim.
Gururunu taşıyordı işte. Soobini ezmek için het şeyi yapıyordu. Bir tartışmayı kazanmak onun için çok önemli bir boyuttu. Ama unuttuğu bir şey vardı ki ben Soobin varken, asla onları seçmeyecektim.
Beomgyu'nun kırgınlığını anlardım, ona sert davranmış olabilirdim ama inanın, bir yerde hak etmişti. Bana yalan söylememeliydi.
Soobin reddederken, onlara nasıl inanabilirdim ki?
Soobin, ihtiyacım gibiydi. Ona o kadar çok alışmıştım ki, yokluğu ya da ihaneti beni delirtirdi. Öyle bir durumda, sonum yazılmış olurdu. Ofelya gibi bir nehirde resmedilirdim belki. Delirir, kendimi nehire düşeceğimi bile bile kırılmak üzere olan bir dalın üzerinde bulabilirdim.
Varlığının ve yokluğunun arasındaki o korkunç uzaklık, kalbimi sikip atabilirdi. O varken, kimse umrumda olmazdı. Ne arkadaşlarım, ne ailem. O yeter ki yanımda olsun, ben onun için her şeyi yapardım.
Ama yokluğu, hayal edemeyeceğim kadar derine çekerdi beni. Batar, çırpındıkça dibe çekilirdim.
Ama şu an o var, yanımda, başı dizlerimin üzerinde huzurla uyurken saçlarını okşuyorum, simsiyah. Kömür gibi. Gözleri kapalı, o kadar güzel ki, Tanrım, o kadar güzel ki kelimeler kifayetsiz. Hiçbir şeye benzemez, o özel, o başka. O yanımda, bu yüzden iyiyim. Bu yüzden arkadaşlarımın yokluğu sikimde değil. Bu yüzden arkadaşlarımın gidişi, canımı yakmadı.
Çünkü ona sahibim, ona aitim.
Siyah saçları parmağıma usul usul dolanırken, sonunda gözlerimi yüzünden ayırabildim. Karşımızda duran, uçsuz bucaksız denize diktim bakışlarımı. Gözlerimi kapattım, huzurluydum. İşte buna ihtiyacım vardı.
Hafifçe esen rüzgar ferahtı, keskin bir soğuk yoktu havada. İlkbahara çoktan girmiştik, havalar yavaş yavaş ısınıyordu. Bu sene kış çok soğuk geçmemişti, bir iki kere kar yağmıştı zaten. O zaman da Soobinle dışarda vakit geçirmiştik, istediğim her şeyi yapmıştık.
Benim istediğim her şeyi yapan biri beni nasıl aldatabilirdi ki?
Birlikte geçirdiğimiz güzel günler aklıma vurdu, denizin de sesiyle oluşan yumuşak atmosfer çok hoştu, yanı başımda sevgilim, hafif bir rüzgar, kumlara çarpan bir deniz ve sonunda düşüncelerimden sıyrılıp huzurla oturan ben. Daha ne isterim ki?
"Taehyun amını sikeyim o öyle mi yapılır?" Kulağıma doluşan tanıdık seslerle başımı o yöne çevirdim, kaşlarımı çattım ve Soobin'in saçlarındaki ellerimin ritmi yavaşladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream Girl -/ yeonbin
FanfictionHayallerindeki o kişi olamadığım için üzgünüm sevgilim, ama sen tam olarak hayallerimde ki o kişiydin -yeonbin