Yoon Jeonghan hayatın boyunca hiçbir zaman tam anlaşıldığını hissetmişti. Kendi kafasında dönen evreni başkasına taşımakta her zaman zorlanmasına karşın kimsenin onu iyiden iyiye tanıyabileceğini düşünmüyordu. Bun en yakınları da dâhildi.
Tek istediği bu karman çorman ve ayırt edilmesi zor hayallerinin arasında bulabildiği bir gerçekliğe tutunabilmekti. Yaşadığını hissettiği her ana o kadar muhtaçtı ki bunu hayatını rahatça yaşayabilen insanlara anlatabilmesi mümkün değildi.
Kendi başına dışarı çıkmanın başlı başına bir tehdit olduğunu bilmesine ve hayatını bu denli tehlikeye atmasına rağmen başta hissettiği o güzel duygular o kadar zevk vericiydi ki o gün yatağında aylaklık ederken bile kendine bu duyguları hatırlatmaya çalışıyordu. Sonu kendisi için bu denli ve ürkütücü bitmiş olsa da Jeonghan güzel şeylere muhtaç hissediyordu kendini.
Korkudan kendini ölecekmiş gibi hissettiği o anları hesaba katmaz ise her şey güzeldi. Yine de bunu tek başına tekrarlamayacaktı. Her ne kadar bunun kendisi için unutulmaz bir şey olduğunu bilse de Jeonghan bir daha kötü bir an yaşarsa nasıl başa çıkabileceğini öğrenmeden dışarı çıkmayacaktı.
Jeonghan evden kaçma girişiminden kısa bir süre sonra dışarıda gördüğü korkunç yüzler ve atakları birkaç gün boyunca onunla birlikte geldiler. Bazen bir anda annesine veya kardeşine attığı bir bakış ile o korkunç yüzleri görüyor olsa da gözlerini kapatıp birkaç saniye bunların gerçek olmadığını düşünmek kurtulmasına yetiyordu.
Bir süre bu kalıntılarla uğraştığının haftasında kendini daha iyi hissettiği bir sabaha uyandı. O gün güzel şeyleri hissedip kendini motive ettikten sonra yatağından kalkıp kahvaltıya indi. Ailesinin yoğun ve telaşlı hayatı karşısında kendi boş ve umarsız hayatı farkına takılı kalmadan oturdu.
Yaptığı evden kaçma girişinden sonra onunla daha fazla vakit geçiren ailesiyle birlikte dışarı çıkma ve etrafı keşfetme fırsatı bile olmuştu. Şaşırtıcı bir şekilde ona kızacaklarını düşündüğü ailesinin tam tersinde onu dışarıya karşı daha davetkâr yapması da durumu birazcık tuhaf bulmasına bunun da bir hayal ürünü olmasından korkmasına sebep oluyordu.
O gün için sakin ve huzur dolu bir kahvaltı geçirmesinin ardından herkesin pıtır pıtır işlerine gitmelerine ve Jeonghan'ı kardeşiyle evde yalnız bıraktıklarında Chan'ın çok başka fikirleri olduğundan habersizce eline okumak için kitabını almıştı.
"Bugün benimle fakülteye gelmek ister misin?"
Jeonghan bu ani ve bodoslama dalınan soruya karşı şaşkınca baktı.
"Seninle üniversiteye mi?"
Chan kardeşine onaylayıcı bakışlar atarken bir yandan üzerine ne giyeceğini seçmeye çalışıyor gibiydi.
"Annem izin vermez."
Böyle bir fırsatı kendisi de kaçırmak istemezdi ancak istemsizce hem korkuyor hem de kardeşinin dersinde, arkadaşları yanında yanlış bir şey yapmaktan korkuyordu.
"Haberleri var."
Önceden çoktan kafasında her şeyi düşündüğünü açıkça belli eden kardeşine baktı sakince.
"Dersinle ilgilenmen gerek, ben gelirsem dikkatini bana ayırmak zorunda kalırsın."
Chan giyineceğini seçtiğinde kenara bırakmış ve Jeonghan için de seçtiği kıyafeti uzatmıştı.
"Bugün dersim yok, Kwan ile orada buluşmaya karar vermiştik. Seni de davet etti."
O an anladı işte Jeonghan sırf dışarı çıkarabilmek için kardeşinin gösterdiği çabayı. Daha fazla itiraz edemedi ki kendisi de hep bu ortamı görmek istiyordu. Birlikte hazırlanıp çıktıklarında fakülte sandığından daha büyüktü ve bunun üniversitenin tamamı olmadığını bilmek şaşırmasına sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayallerim düşer avuçlarına | jeongcheol
FanfictionHayal ile gerçekliği ayırmakta zorlanan Jeonghan, yeni tanıştığı Seungcheol ile yaşadıklarının gerçek olmadığını öğrenir.