Soğuk bir güne, her yerim tutulmuş bir şekilde uyandım. Belimden aşağısı tutmuyor gibiydi. Zar zor doğrularak kalktım ayağa.
"Hasiktir! Her yerim tutulmuş amk!" Sinirle söylenip durdum. O anda gülerek yanıma Sinan Hoca geldi.
"Rahat değildi herhalde?" dedi.
"Rahatlıktan tutuldu zaten!!" Sinan Hoca gülmeye devam ederken, ben söylenmeye devam ediyordum. Ama içimden.
"Git bi duş al, kendine gelirsin. Hadi daha salonu açmam lazım. Birazdan öğrenciler gelir."
"Tamam, gidiyorum." Yerdeki montumu aldım ve ringden aşağı indim. Soyunma odasına girdikten sonra dolabımdan spor kıyafetlerimi alıp soyunma odasından çıktım ve hemen yanındaki ortak banyoya girdim. Güzel bir duş aldıktan sonra, üstümü değiştirdim. Çıkardığım kıyafetleri de dolabıma geri koydum. Soyunma odasından çıktım.
Spor salonu daha açılmadığı için gelen giden yoktu. Sinan Hoca da zaten odasındaydı. Biraz hava almak için dışarı çıktım. Önümde duran küçük taburelerden birine oturdum.
Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım ve derin nefes alarak kendimi birkaç saniyeliğine de olsa dünyadan uzaklaştırdım.
"Oo, kimleri görüyorum burda?. Bora? sen bu kadar erkenci miydin ya? Hayretler içerisindeyim!."
Bu duyduğum ses, alaycı tavırlar, bu net o'ydu. Gözlerimi hafif aralayarak baktım ona.
"Gözlerin iyi göremiyorsa, bu benim suçum değil?"
Arkadan küçük bir kıkırdama sesi geldi. Yalnız geldi sanmıştım ama yanında birisi daha varmış.
"Bora her zamanki gibi laf sokmadan duramıyorsun." Bu ses Uğur'a aitti.
Önümde heykel gibi dikilen Enes ve hemen onun arkasında gülmemek için kendini zor tutan Uğur. Bu ikisi her zaman birlikte takılırdı. Sanki ikiz kardeş gibilerdi. Bazen aynı yemekleri yer, aynı kıyafetleri giyer ve hatta aynı takımları bile tutarlardı. Enes'in annesi ile babası ayrıydı. Enes, genelde annesi ile yaşardı. Uğur da aynı kaderi yaşamıştı. Onunda babası trajik bir şekilde ölmüştü. Annesi bu olayın şokunu hala atlatamadı. Bu yüzden de oğlunu tek başına hiçbir yere göndermiyordu. Yanında güvendiği birisi olduğu sürece hiçbir sıkıntı yoktu.
Ölümlü dünya, sonuçta nasıl doğduysak elbet bir gün kaderin bize yazdığı şekilde ölürdük. Kimse nasıl öleceğini veya nasıl yaşayacağını bilemez. Bunu bir tek Allah bilir.
Enes'in yüzüne baktığımda, hiç memnun olmayan bir ifade vardı. "Noldu?" dediğim de ağzını aralar gibi oldu. Ama hiçbir şey söylemeden doğruca içeri girdi.
"Ne oldu şimdi hiçbir şey anlamadım?"
Üzüldü mü? Yoksa sinirlendi mi? Hiçbir şey anlamadım. Enes'in ardından Uğur da içeri girdi. Ben bir başıma kalakaldım. Gözleri tam kapattım kapatıcak gibi oldum. O an telefonum çalmaya başladı.
Cebimden telefonumu çıkarıp ekrandaki yazıyı okudum içimden.
"Baba" Yazıyordu kocaman ekranda...
İçimden bir ses açıp konuş diyor ama beynim, çoktan parmaklarımı kapatma tuşunun üstüne koymuştu.
Bu seferlik içimdeki sesi dinlemek istiyorum. Neler söyleyecek merak ediyorum.
Telefonu açtım. İlk onun konuşmasını bekliyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. ilk o konuştu.
"Rahatsız ettiysem kusura bakma. Normalde seni aramak istemiyordum ama babaannen ısrar edince buna mecbur kaldım. Bugün müsait olduğun zaman şirkete uğra. Senin ve babaannen ile konuşmam gereken önemli meseleler var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Code Name: DIAMOND [Düzenlendi]
Teen Fiction"Hani herkes öldürürdü sevdiğini? Sen neden öldürmedin beni?" Bakışlarındaki çaresizliği görmüştüm. Gözlerini hiç kırpmadan bakıyordu bana. Ağzından sadece şu sözler çıkmıştı. "Sana olan aşkım ağır bastı." ...