Bölüm.2

591 80 18
                                    

     
  
       𝗛𝗶𝗸𝗮𝘆𝗲𝗱𝗲 𝗴𝗲ç𝗲𝗻 𝗸𝘂𝗿𝘂𝗺 𝘃𝗲 𝗸𝗶ş𝗶𝗹𝗲𝗿,       
     𝗸𝗼𝗻𝘂  𝗮𝗹ı𝗻𝗮𝗻 𝘀𝗮𝘃𝗮ş 𝘁𝗮𝗺𝗮𝗺𝗲𝗻 𝗵𝗮𝘆𝗮𝗹
     ü𝗿ü𝗻𝗱𝘂̈𝗿, 𝗸𝘂𝗿𝗴𝘂𝗱𝗮𝗻 𝗶𝗯𝗮𝗿𝗲𝘁𝘁𝗶𝗿. 𝗛𝗶ç 𝗯𝗶𝗿
         𝘁𝗮𝗿𝗶𝗵𝗶 𝗯𝗶𝗹𝗴𝗶𝘆𝗲 𝘇𝗮𝗿𝗮𝗿 𝘃𝗲𝗿𝗶𝗹𝗺𝗲𝗺𝗶ş
      𝗼𝗹𝗮𝘆𝗹𝗮𝗿 𝗴𝗲𝗿ç𝗲ği 𝘆𝗮𝗻𝘀ı𝘁𝗺𝗮𝗺𝗮𝗸𝘁𝗮𝗱ır. 

                        

                       İyi okumalar🤍







                             Bölüm.2

                                

        Rüzgarın şiddeti aklımdaki düşüncelere yetişemezdi. Kaleler inşa eder, arkasında sessizce saklanırdım. Beni yine ben bulur, duvarlarımı üstüme yıkardım. Aklımdan kaçış vardı ve ben hep ondan uzaktaydım.

Çabalamakla geçen yılların sonunda gerçekten kaçmıştım. İnsanlar değişmişti, sokaklar değişmişti, şarkılar bile değişmişti ama kafamın içinden bir taş parçası bile eksilmemişti. Dünyaları geride bırakmıştım da kendi odama sığamamıştım.

Bunca yıl sebebini anlamaya gücüm yetmemişti. Şimdiyse rüzgar aklımdaki her şeyi süpürüp atmıştı.

Gökyüzüne bakmak için kafamı kaldırdığımda güneş gözlerimi aldı. Yorgunluktan bacaklarım titriyor, adımlarım hayli yavaşlamıştı. Bu Nicolas'ın umrunda olmamalıydı ki  kolumdan çekerek ilerledi. Atlardan indiğimizden beri bir tepeye tırmanmaya çalışıyorduk. Toprak bile ısınmış, ölüm sessizliği vardı. Son nefesimi veriyormuş gibi boğazım kuruduğunda insan topluluğuna yaklaştığımızı belli eden sesler duydum. Bunun serap olduğunu düşünmemek için bir sebebim yoktu ama gördüğüm yüzler sayesinde kendimi topladım.

Askerlerin arasından geçiyorduk, bir birine bağıran, koşuşturan erkekler kendi kaoslarını yaratmışlardı.

Nicolas kulağıma eğildi, "Türk müsün sen?" sesi sanki kulaklarımı tırmalımıştı.
"Evet." Tepenin etrafında askerler olsa da en yukarısı soyutlanmıştı. Üstlerinin olduğunu tahmin etmek zor değildi.

"İngilizce iyi konuşuyorsun. Buralarda ne işin var?"

Ağrıyan ensemi ovarken yüzüne bakmaya çalıştım. Kir içindeydi ve ilgiyle bakıyordu." Sen neden burdaysan ben de o yüzden burdayım. Savaş kadını, erkeği ayırmaz." Gözlerinde saf nefret belirdi. Bana mı yoksa savaşa mı yönelttiğini anlamadığım bu ateş kısa sürede kayboldu.

"Yürü. Sen benim bugüne kadar ki en iyi ganimetimsin hemşire."

Önümzüden geçen her kes bir kere bile olsa dönüp bakıyordu. Bazıları ona selam veriyor, bazılarıysa şakalaşıyordu.  "Nicolas bu hatun da kim böyle? Tanrı bize bir melek mi yolladı yoksa?"  En az onun kadar genç bir asker önümüzü kesti.

"Bir gün mutalaka ödüllendirileceğimizi söylemiştim sana. O bir türk hemşiresi ve senden iyi koşuyor dilimizi."  Askerin yüzüne şaşkınlık yayıldı.

"Bir günde iki ödül, daha ne isteyelim dostum. İleriye bak, kafeslerin içindekini tanıdın mı?"
Nicolas gösterdiği yere bakınca keyifle kahkaha attı. "Eski dostum olur, canını bizzat, yalvartarak alacağım."
Kafesin içinde uzun boylu bizim askerlerimizden olduğunu tahmin ettiğim birisi vardı. Öfkeli ama bir o kadar yenilmez bakışlarıyla bizden tarafa bakıyordu. O bir kafesin içindeydi ama dışardakilerin daha çok huzursuz olduğuna emindim.

Bir Avuç BarutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin