Bölüm.13

83 11 2
                                    

Burada kalanlar için...)

                          Bölüm.13

   Ateş dalgalarının saçlarımı yok ettiğini hayal ediyordum. Yıllardır uzattığım, bir kaç santimden fazla kestiremediğim saçlarım küle dönüşüyordu.

Yok oluşun iğrenç kokusu genzimi yakarken yutkunmaya çalıştım. Acı yoktu. Dehşetin hücrelerimden yavaşca süzüldüğünü biliyordum. Her şey geride kalmıştı. Ama bu uğursuz koku hala benimleydi. Benliğim kendini bir kuyudan dışarı taşırıyormuş gibi yaşadığımı hissettim. Bir kez daha ölmemiştim. Fakat karanlık artık o kadar güvenli bir yerdi ki, nereye düştüğümü anlamak için bile gözlerimi açmak istemiyordum.

Üstelik üşüyordum. İliklerime kadar donuyordum. Bunun için şükür edebilirdim. Çünkü ısı korkulu bir rüyadan fazlasıydı. Derinin üstünden tenini delip mahveden bir ızdıraptı.

Duyularım teker teker açılırken, etrafımdaki seslere odaklanmaya çalıştım. Fazla sessiz bir yerde olmalıydım. Çünkü rüzgarın zayıf uğultusundan başka tek bir hareketlilik yoktu. Bundan cesaret almış gibi gözlerimi açtım.

İlk başta zorlansam da gözlerimdeki acı saniyeler içinde beni terketmişti.
Etrafıma kısaca baktığımda gece olduğunu ve bir sokağın ortasında olduğumu farkettim. Belimi dikleştirmeye çalışıp, kendimi geriye çektim. Tam tepemden yayılan ışık huzmeleri yalnızca sokağın bir kısmını aydınlatıyordu. Kafamı kaldırdığımda tıpkı tahmin ettiğim gibi bir sokak lambasının altındaydım.

Işık anında görüşümü engellemişti, bu yüzden başımı aşağı eğdim. Üstümde gri hastane kıyafetleri vardı. Uçları yandığı için  kararmış, sertleşmiş tişörtümü çekiştirirken daha kötüsünü görmeye o an hazır değildim. Fakat ellerim  tıpkı bir harita gibi beyazlarla, kızarıklarla doluydu. Yanık izleriydi.
Kulağımda çınlayan bağırışmaları ve bir kibrit çöpünün beni getirdiği hali düşünmek istemesem de anılarım tazecikti.  Parmaklarımı yanık izlerinin üstünde nazikce gezdirdim, acımıyordu. Hızlı iyileşme semptomu bu olsa gerekti.

Artık dayanılmaz hale gelen soğukla ellerime sıcak nefesimi üfledim. Bir an önce geceyi geçire bilceğim bir yer bulmalıydım. Yerden kalktığım an gözüm kararsa da kendimi toplamayı başardım. Önümde uzanan araba yolu vardı. Biraz uzaktaysa yüksek binalar görünüyordu.

Nerede olduğuma dair hiç bir fikrim yoktu. Koşar adımlarla binalara doğru gitmeye karar verdim. Eski halimden daha cesurdum, belki de daha umursamaz. İnsanın başına gelebilecek bir sürü garip olaydan bir çoğunu yaşamıştım. Ve ölmüyordum işte. İnsanı insan yapan şeylerden en önemlisi de ölümmüş meğer.

Yoldan geçen eski model arabayı farkettiğim an kenara çekildim. Hızla yanımdan geçip gitti.
Gecenin sessizliği içinde tekerleklerin asfalttaki sesini bir süre daha duymaya devam etmiştim.
Altında uyandığım sokak lambasından uzaklaştıkça her taraf daha da karanlığa bürünüyordu. İçime dolan endişe artınca adımlarımı biraz daha hızlandırdım.

Sonunda asfalt yoldan uzaklaşıp, binaların arasına gire bileceğim aralığa ulaştım. Başımı kaldırıp, katları inceledim. Karanlık yüzünden apartmanların girişlerini ya da kaç kat olduğunu net seçemiyordum. Ama uzaktan gördüğüm kadarıyla beş altı kat vardı. Yan yana dizilmiş bir sürü binanın nerdeyse hiç bir penceresinde ışık yoktu. Gecenin geç saatlerinde olmalıydık.

Soğuktan parmak uçlarım kızarmış, yüzüm acıyordu. Hızlı olmam gerekiyordu. Karanlığa rağmen apartmanlardan birine girmeye karar verdim. Giriş görünlerde yoktu. Demek ki, arka taraftaydım.
İki büyük binanın arasından bir yol geçtiğini gördüm. Yönümü oraya çevirmişken endişeyle etrafımı incelemeye devam ediyordum. Ağaçların siyaha karışık varlıkları bile ürkütücüydü o an.

Bir Avuç BarutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin