Baba

4 1 0
                                    

Kendi horlamasına uyandığında saat sabahın sekizini gösteriyordu. Gözlerini açtığından itibaren beynini devasa bir ağrı kapladı. Damağı kurumuştu, gece boyunca ağzından çıkan salyalar dudaklarının kenarında iz bırakmıştı.

Yattığı yerden doğrulunca, salonda olduğunu anladı. Sehpada duran Sake bardaklarını görünce neler olduğunu daha iyi anladı. Tembel adımlarla, lavabonun yolunu tuttu. Ruhu hala uyuyordu, gözleri kapanıyordu. Musluğun yerini ikinci denemesinde bulabildiğinde suyu açtı. Buz gibi suyu, suratına çarptığında aynada sakallı suratını gördü. Beş günlük sakalla bile bunalım halinde olduğu belli oluyordu. Aldırmadı, lavabodan çıkıp koridorda yürüdü. Hala uyuyordu, salona inen

merdivenlere geldiğinde artık tamamen ayılmıştı. Beyni uyuşuk gibiydi, düşünemiyordu. Evde sessizlik hakimdi televizyonun kumandasını aldı ve bir müzik kanalını açtı. Sesi sonuna kadar kökledi. Sözleri yine anlamıyordu, ama melodisi çocuklar gibi şen yapıyordu onu. Sonra mutfağın yolunu tuttu, klasik jambonlu tostunu yaptıktan sonra uyuduğu yere döndü. Her lokmasında düşünmeye çalışıyordu. Ne düşüneceğini bilmiyordu aslında kendisine Neden? Sorusunu sorduğunda hiçbir zaman cevap alamamıştı. Bu halada devam ediyordu. Cevapsız sorular, bittiğinde tostu da bitmişti. Midenin dolu olması onda tekrar ağırlık oluşturmaya başlamıştı. Oturduğu yerde sızmaya başladı.

Gürültüyle gerildi yatağında, sonra gülümseyerek ayağa kalktı. Banyonun yolunu tuttu, Jakuzinin sıcak su musluğunu açtı küvet dolarken, narin vücudunu giysilerden kurtardı. Jakuzi sabununu dolan küvete boşalttı ve jetleri çalıştırdı. Su fokurdamaya başlayınca, banyoyu buhar dalgası sardı. Sıcak suyun rahatlatıcı esintisi tenine işliyordu. Su dolunca, musluğu kapattı ve kendisini suya bıraktı. Akşamdan kalma, banyosunu aldıktan sonra, havlusuna sarılarak odasına gitti. Günlük kıyafetlerini giydikten sonra, kafasındaki havluyu çıkarmadan koridora çıktı. Salona inen merdivenlere yöneldi. Salona yaklaştıkça, kanepede uyuklayan iri adamı gördü. Çocuksu ifadeyle, kafasındaki havluyu çıkardı. Islak uzun saçları sırtına temans etti. Havluyu elleriyle top biçimine getirdi ve taksicinin üzerine attı.

- Hayt bu ne be!

- Uyan hadi kalk.

- Sana da günaydın mağara kadını.

Nil aynı tarzla mutfağın yolunu tuttu, buzdolabından midesine rastgele bir şeyler indirdi. Sonra eline bir kupa aldı sıcak su ekleyerek kendisine kahve hazırlayıp salona döndü. Düşünceliydi, kanepeye oturmadan salonun penceresinden bahçesindeki siyahlı korumaları izledi. Gece nöbet değişimi olmuştu. Bahçesini izledi, kahvesini yudumlarken villanın demir kapısında bir adam gördü. Panik olmuştu, korumalar koşar adımlarla demir kapının ardındaki adama gidiyorlardı.

- Burada kal hemen geliyorum!

- Niye?

Kızın tepkisinden rahatsız olan adam, uyukladığı yerden ayağa kalkarak pencereden olan biteni izledi. Bahçedeki tüm siyahlı adamlar, kapıya yönelmiş kovboy şapkalı adama silah doğrultmuştu. Orta boylu adam ellerini kaldırmış duruyordu. Sonra, kızı gördü oda hızlıca adamların arasına karışıp önlerine geçmişti. Dev demir kapı açıldı; artık aralarında engel yoktu. Adamın şapkasından suratı görünmüyor, sadece çenesindeki kırışık cildi görünüyordu. Nil Japonca konuştu adam tepki vermedi. Türkçe konuştu yine tepki vermedi. Sağır mıydı? Anlayamadı. Ellerini kaldırdı hızlıca yaşlı adamın, tepesindeki şapkayı çıkardı. Gri uzun ve ince saçları, rüzgar dan uçuşmaya başlayınca göz göze geldiler.

- Baba?

Adamın suratı görünür görünmez, tüm korumalar silahlarını yere atıp yaşlı adamın önünde diz çöktüler. Baba kız, birbirine uzunca sarıldıktan sonra, Nil babasının elindeki valizi kapıp, adamı evin bahçesine soktu.

Koynumdaki ŞeytanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin