"Ruha Erişen Sancı"

1.3K 77 15
                                    


"Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim"
-Franz Kafka

''Vazgeçmek yok''

Ruhu dinlendiren kokular vardır, bunların arasında yer alan koku sevdiğin birine aitse eğer ruh özgürlüğüne kavuşur.

Ruhum artık özgür.

Akgün onca kalp kırıklığını yok saymama sebep olacak konuşmasıyla, bedenimi istitala eden kollarıyla beni onlarca duygunun altından sıyırıp almayı başarmıştı. Onu seviyordum, hemde çok.

Peki ya sonra?

Bizim hikayemizin başladığı bu anda zihnimin en ücra köşelerinde bu soru yankılanmaya başladı.

Peki ya sonra?

Sonramız ne olacaktı? Biz bu güçlü duygu ile nasıl başa çıkacaktık?
Okuduğum bir kitabın son satırlarında şu cümleye denk gelmiştim ''Sonsuza dek mutlu yaşadılar, ayrı ayrı''. Zihnimde yankılanan kötü senaryoları bölen bir telefon sesi oldu.

Akgün çalan telefonunu başlarda umursamasa da sonunda inatçı arayışın son bulmayacağını anlayarak bedenini benden güçlükle uzaklaştırıp yüzüme baktı ''güzelim anın içinden geçen it kimse kötü olacak onun için'' cümlesini tamamlamasıyla bir elini belimden çekerek cebindeki telefonu çıkarttı ve kaşlarını çatarak aramayı cevapladı.

''Söyle''
Çatılan kaşlarıyla birlikte belimdeki diğer elide bende ayrıldı, dikkatle yüzüne bakıyor geçen konuşmayı anlamay çalışıyordum ''Tamam, kapat geliyorum.''

Telefonu kapatıp cebine usulca yerleştirdi. Şimdi karşımda bir eli cebinde gözlerini gözlerimden kaçırarak etrafa bakıyordu, gözlerim hariç her yerdeydi gözleri.

Kendimi bir adım geri gitmeye zorlayarak ondan uzaklaştım ona tezat bir şekilde gözlerinin içine bakıyor ne olduğunu gözlerinden anlamak istiyordum, anladığım tek şey gözlerindeki saf öfkeydi.
''Sorun ne Akgün? Ne oluyor?''
Sorum onun gözlerinin bana dönmeye yetmesini sağlamadı, bileğimden tutup beni verandanın basamaklarından asağı indirip peşinden sürükledi. ''Akgün bir soru sordum sana ne oluyor, nereye gidiyoruz söylesene.''
Onun ani duraksaması ile bedenim öfkeyle gerilmiş sırtına çaptı, omuzunun üstünden bana baktığında gözleri ısrarla gözlerime çıkmıyordu ''seni eve bırakacağım, benim işim var.''
Sorgular gözlerle ona baktığımda bunu umursamadı ve hızla beni arabaya kadar çekiştirip durdu, sonunda açtığı araba kapısından içeri geçmemi işaretlediğinde öfke kanımda yer edinmeye başlamıştı.

''Binmiyorum.''
Akgün'ün kapıyı tutan eli öfkeyle arabanın kapısını çarptı ve kapıya yumruğunu geçirip sert soluklarını yüzüme bıraktı ''Sezen, zorluk çıkartma bin şu arabaya işimi halledip geleceğim yanına o zaman anlarsın.''
Bedenimin artık sinirden değil korkudan titrediğine emindim, titrek nefesim konuşmamı engelleyemedi ''Söyle, nereye gidiyorsun bu iş ne işi Akgün?''

Akgün yanımdan uzaklaşıp sürücü kapısını açıp arabaya geçti. Cevap alamayacağımı anlayıp usulca arabanın kapısını açtım ve kendi yerime geçip kemerimi taktım. Yüzüne bakmıyor, dolan gözlerimi ondan gizlemeye çalışıyordum. Neydi onu bu denli öfkelendirecek şey?
Ben mi bir şey yapmıştım?
Yoksa Elif ve Murat abi ile ilgili bir şey miydi?

Yolculuğumuz sessiz ve bir o kadar da ürkütücü geçmişti. Akgün ara sıra kısık sesli küfürler ediyor, telefonuna bakıp duruyordu. Sonunda mahalleye vardığımızda arabayı evin önünde durdurdu. Karşımızdan gelen arabanın farları kızarmış gözlerimi zifiri karanlıkta yakmayı başarmıştı. Araba Akgün'ün babası Mümtaz amcaya aitti ve muhtemelen bizimkiler de arabadaydı. Bizi bu şekilde arabada görmeleri pek iyi olmayacaktı ama bu durum toparlanacak gibi olmadığından ikimizde önemsemedik ve arabadan indik.

HEP VAR  (Mahalle Hikâyesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin