"Tamam, açılın çocuğun etrafından." Yerde gözleri dolmuş bir şekilde oturan Ferdi'nin yanına çömeldim hemen. Bileğini çok acıtmadan birkaç kez oynattım. Gözleri dolu dolu olsa da ağlamamaya yemin etmiş gibiydi. "Burkulmuş büyük ihtimalle, gel biraz buz koyalım ağrısı geçmezse hastaneye gideriz." Yürümesi için arkadaşları kollarının altından destek olduklarında birlikte odaya doğru ilerledik.
Bir okulda revir olmaması kadar da saçmaydı her şey. Odaya girdiğimizde küçük dolaptan soğuk jeli aldım. Ferdi ayakkabısını çıkardığında bileğine yasladım hemen.
"Nasıl oldu?"
"Kaldırımdan inerken yamuk bastım galiba hocam." Herhangi bir kavga yüzünden olmaması içimi rahatlatırken derin bir nefes aldım. Canının acıdığını anladığım için arkadaşlarını odadan çıkardım. Kapının önündeki kız öğrenci de oradan ayrılınca yanağına doğru iki damla yaş süzüldü.
"Serseri seni." dedim masanın köşesindeki açılmamış suyu ona uzatırken. "Kızın yanında ağlamayacağım diye kendini parçaladın resmen." Gülerek karşısındaki sandalyeye oturduğumda çekinerek baktı yüzüme. "Çekinme çekinme, biz de geçtik bu yollardan." Geçtiğim bir yol falan değildi, Buğra ve birkaç kişi dışında kimseyle konuşmaz erkeklere de düşmanıma bakar gibi bakardım. "En azından arkadaşlarım geçti." Kısık sesle güldü. Okuldaki o sevilen öğretmen bendim galiba ya da odadan doğru düzgün çıkmadığım için öyle zannediyordum. Yine de öğrencilerimle aram iyiydi. "Dökül hadi." Elini ensesine attı çekinerek.
"Hocam öyle anlatılacak bir şey yok.." Güldüm.
"Her zaman anlatılacak bir şeyler vardır Ferdi." Omuzlarını düşürüp anlatmaya başladı.
Klasik ben seviyorum ama o seviyor mu bilmiyorum başlığı altındaki lise aşkıydı. Birkaç taktik verdikten sonra, ki umarım bana güvenerek iş yapmazdı çünkü bu işlerden asla anlamıyordum, ağrısının geçip geçmediğini sordum. Hafif bir sızı kaldığını söyleyince de derin bir nefes verdim.
"Daha dikkatli ol oğlum, turnuvalara ne kaldı şurada."
"Haklısınız hocam.." Omzunu sıkıp bıraktım.
"Boş kaldı çocuklar, gidip bakayım ben. Sen biraz daha bekle." Başını salladığında odadan çıktım. Bahçeye geçtiğimde hepsi sıraya dizildiler. "Okul takımlarındakiler kendi bölümlerinin olduğu yerlere geçsin." dedim yoklama aldıktan sonra ellerimi arkamda birleştirirken. Telefonuma bildirimler gelmeye başlasa da sessizde olduğu için umursamadım.
Voleybol takımındakiler kendi sahalarına, futbol takımındakiler kendi sahalarına ve masa tenisi takımındakiler de okulun içine girdiler. Geriye kalanlara baktım. Basketbol takımındakileri görünce güldüm.
"Sahasız mı kaldınız siz yine?" Kendi aralarında homurdandıklarında yeniden güldüm. "Voleybolcuların yanına gidin, geliyorum birazdan." Onlar da sahaya geçtiklerinde kalan on kişiye baktım. "Siz ne yapmak istiyorsunuz?" Bir kısmı test çözmek istediğini söyleyince onları çardaklara yolladım. Kalanlar da arkadaşlarını izlemek istediklerini söylemişlerdi. Halı sahaya girip takımdakilerin karşılarına geçtim. "Her zamanki gibi on beş dakika saha çevresini koşuyorsunuz, sonra da dubalarla antrenman. Dersin bitmesine on dakika kala da penaltı çalışması. Anlaşıldı mı?"
"Anlaşıldı!"
"Şampiyonuz bu sene!" Hepsinin gözleri parlıyordu. Gülümseyerek diğer sahaya geçtim. "Evet gençler, tek saha çift takım.." Hepsi bıkkınlıkla omuzlarını düşürmüştü. "Koşuyla başlıyoruz sonrasında basketbol takımındakiler dışarıda dubalarla çalışıyor ve o sırada voleybol takımındakiler kısa bir maç yapıyor. Sonra voleybolcular dışarıda smaç ve manşet şeklinde devam ederken basketbolcular maçlarına başlıyorlar. Saha mevzusunu da müdürle konuşacağım yeniden, halledeceğiz bu konuyu."
"Hocam mezun olacağız hâlâ çözülmedi şu mevzu. Hayır o değil antrenman yapamıyoruz doğru düzgün."
"Halledeceğiz Merve'cim, çabalıyorum." Kısa bir konuşmanın ardından onların yanından da ayrıldım ve okulun iç tarafında kalan tenis masalarına doğru ilerledim. Kendi aralarında çalışmaya başlamışlardı. "Sizi de koşturayım mı?" Hepsi güldüğünde Filiz'in omzuna attım kolumu. "Her zamanki gibi önce forehand çalışıyorsunuz sonra da backhand. Servis ve spinle devam ediyorsunuz. Kaybedenin yerine başkası geçiyor. Bunlar bitince de kısa maçlar şeklinde devam edin." Başlarını salladıklarında duvarlardan birine yaslanıp bir süre onları izledim. Aklıma gelen mesajlarla telefonumu çıkardım cebimden.
Ferhat: Leyla
Ferhat: Bir şey olmuş mu çocuğa?
İyi iyi
Ufak bir burkulma
Ferhat: Çok şükür
Ferhat: Asıl konumuza dönebilir miyiz?
Neydi asıl konumuz?
Ferhat: O adamın kim olduğunu söyleyecektin en son
Aa
Çocuklar beni çağırıyor
Ferhat: Bak sen şu işe (!)
Tüh ya
Tam da söyleyecektim
Akşama kaldı artık
Ferhat: Gelirim oraya Leyla
Ferhat: Çok ciddiyim
Yat uyu Ferhat
Hastasın sen :)
Telefonumu cebime koyup bahçeye çıktım. Hepsi çalışmaya başlamıştı.
"Ahmet, topa biraz daha hakim ol oğlum!" Seslenişimle kısa bir an bana dönüp başını salladı. Basketbolcuların yanına gittiğimde problem olmadığını gördüm. Voleybolcular kısa maçlarını bitirdiklerinde yer değiştirdiler. "Arka arkaya dizilin." dedim topu istedikten sonra. Onlar dizildikten sonra topu onlara doğru atmaya başladım.
Zil çalana kadar çalışmaya devam ettiklerinde en sonunda hepsi kendini bir kenara bıraktı. Futbol takımının sahaya yattığını gördüğümde güldüm.
"Zeynep odadan şişeleri getirir misin?" Hepsi ne yapacağımı anlamış gibi gülerken çardaklara döndüm. "Halil bir kalem ödünç alabilir miyim?" O kalemi Zeynep de suları getirdiğinde sahaya girdim ve onlara doğru ilerledim. Kendi aralarında muhabbet ediyorlardı nefes nefese. Yanlarına gidene kadar iki şişenin kapağını delmiştim. "Evet beyler, terlemiş miyiz biraz?"
Dün gecenin o yağmuruna rağmen hava bugün güneşliydi. Hafif bir rüzgar vardı ama hasta olacaklarını sanmıyordum, zaten birazdan üstlerini de değiştireceklerdi.
Hepsi korkarak bana bakıyordu. Gülerek suları onlara doğru sıktığımda herkes gülerken onlar da kalkmaya çalışıyordu. Kısa şakamın ardından hepsi gülerken içeriye geçip üstlerini değiştirmelerini söyledim.
Odaya döndüğümde Ferdi'nin öylece oturduğunu gördüm.
"Nasıl oldun Ferdi?"
"İyiyim hocam biraz daha."
"Basabiliyor musun üzerine?" Ayağını sehpadan indirip yere değdirdi.
"Hafif bir ağrı var." Kapı çalındığında içeriye Ahmet girdi.
"Hocam yoklamaya imza atmamışsınız." Eşofmanımın cebinden tükenmez kalemimi çıkartıp kapağını açtım ve imzaladım.
"Ferdi'ye yardımcı olur musun sınıfa kadar?" Başını sallayıp Ferdi'nin kalkmasına yardımcı oldu. O sırada odanın kapısı yeniden çalındı. Girmesi için komut verdiğimde kapıda gördüğüm kişi kaşlarımı çatmama sebep oldu.
💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NASA YANİ!
Teen FictionSpontane, anlık can sıkıntısından yazılmış eğelence amaçlı bir kitaptır. Bilginize.. *** Yine bir telefon numarası sallama vakası ama bu başka türden : ) *** 0536*******: Ben de atanamayınca zengin koca arayışına çıkmıştım.. İngilizceci misin? 0536...