16

60 4 0
                                    


Elisa

Gözlerimi açtığımda akademideki odamaydım. Yanı başımda sandalyede uyuklayan Five'ı gördüm.

Birkaç dakika içinde mırıldanmaya başladı. Sonra kapı açıldı ve içeri Klaus girdi, elinde kahveyle.

Klaus- Hey Five sana kah- AMAN TANRIM EL!

Klaus'un bağırıtısıyla Five yerinde sıçramıştı. Ben igördüğünde hemen bana yaklaştı.

Five - İyi misin? Nasıl hissediyorsun?

Elisa- Gayet iyiyim..

Five- Neredeyse iki haftadır uyuyan birine göre.. Emin misin bundan?

Elisa- İki haftadır baygın mıyım?! Keşke üzerime toprak atsaymışsınız, ben olsam çoktan beni gömerdim.

Dedim şakacı bir şekilde. Five yüz ifadesini değiştirmedi ama Klaus'un kıkırdadığını duyabiliyordum.

Klaus- Uyanmasaydın Diego'nun bunu yapma ihtimali vardı

Dedi kıkırdayarak. Sonra benim yemem için bir şeyler hazırlayacağını söyleyip odadan çıktı. Baş başa kalmıştık. O an aklıma geldi. Tebrikler 'sevgilim'...

Elisa- Uh... Hey Five, neler oldu?

İlk önce ona olanlardan bahsetmek istedim, ama sonra bu fikirden vazgeçtim.

Five - Hatırlıyor musun? Bir manyak tarafından kaçırılıdın-

Five'ın sözünü kesen Arthur oldu. İçeri bir hışımla girdi, saçları, giydiği kaban uçuşuyordu.

Arthur- KONUŞMALIYIZ

Geniş gözleri parlıyordu, önemli bir şeyden bahsedeceği kesindi.

Five - Tabi, konuş.

Dedi Five kollarını çapraz bağlayıp duvara yaslanırken, ciddi bir ifadeyle bakıyordu.

Arthur - Baş başa konuşmalıyız. Elisayla.

Five gözlerini devirdi konuşmadan hemen önce.

Five - Hiçbir yere gitmiyorum, konuş.

Arthur onun bu davranışına gıcık olduğu belliydi. Bir şeyler fısıldadığını gördüm Arthur'un.

Arkamdaki yastığı hemen ona fırlattım.

Elisa - Uslu dur Arthur

Yüzüne yediği yastığı ellerine alıp gözlerini devirdi.

Arthur - Ugh.. öyle olsun..

Gözlerimi kısıp Five'a baktım. Birkaç saniye sonra tekrar gözlerini devirdi ve mızmızlanarak odadan çıktı.

Arthur ile odada başbaşaydık.

Elisa- Konu nedir Arthur? Dinliyorum.

Arthur- Senin hakkında.. gördüğün şeyler hakkında... Yaptığın şeyler hakkında...

Elisa- Uh.. evet o konu... Dünya'nın sonunu ben getiriyormuşum galiba

Dedim hafifçe gülümseyerek, dalga geçerek. Ama bu gerçekler çokta komik değildi, kalbimde acıtan bir yer vardı.

Arthur- Çoktan Dünya'nın sonunu getirdin Elisa.. sadece zamanı geldiğinde..

Elisa- Anladım. Daha fazlasına gerek yok.

Arthur başını salladı. Ve odadan çıkmadan önce son bir şey ekledi.

Arthur- Benim zamanım doldu, son zamanlarını iyi geçir El.

Dedi gülümseyerek ve odadan çıkıp gitti.

Hemen ayaklandım ve üzerimi düzeltip odadan çıktım. Arthur gitti, ama nereye?

Son zamanlar.

Önce Jian ile görüşmek aklıma geldi. O her zaman yanımdaydı. Her zaman beni anlayan kişi olmuştu.

Kıyafetlerimi değiştirip eski evimin yolunu tuttum.

Evin önüne geldiğimde garip bir sessizlik vardı. Bahçeyi bitkiler, sarmaşıklar sarmıştı.

Bir şekilde içeriye girmeyi başardım. Girmez olaydım.

Elisa- Jian! Nerdesin??

Odaları gezmeye başladım. Eskiden babamın odası olan odaya girdim.

Kitaplıklardan biri yerinden oynamış ve bir kapı gibi bir yer açmıştı. Küçük bir tünel.

Eğilip içeri girdim, çok uzun olmayan bir yoldan sonra büyük bir odaya çıktım.

İlk gördüğüm şey Jian'ın sarmaşıklarla kaplanmış, sadece yemyeşil otlarla dolu olan bedeniydi. Cansız bedeni.


☯︎☂︎𝙸̇𝚑𝚝𝚒𝚖𝚊𝚕𝚕𝚎𝚛☂︎☯︎ The Umbrella AcademyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin