Ağlayamıyordum, donup kalmıştım.
Hızlı adımlarla cansız bedenin yanına ilerledim. Tek gördüğüm şey buydu, gözüm başka bir şey görmüyordu.
Ellerimi hala yumuşak olan o saçlarda dolaştırdım.
Yemyeşil olan o sarmaşıklar ellerim değdiğinde sarardılar, kuruyup kül oldular.
Elisa- Jian.. Hepsi benim hatam..
Etrafa bakınmaya başladım. Bu büyük odada tek bu halde olan kişi Jian değildi. Diğer adamlarda bu haldeydiler. Ama onlar çoktan kurumuş otlarla doluydular.
Ben dokunmadan önce yeşillikler içinde olan tek kişi Jian'dı.
Biraz ileride akan bir çeşme vardı, tertemiz su akıp gidiyordu. Ama asla taşımıyordu.
Jian'dan ayrılmayı başardım ve çeşmeye doğru yaklaştım. Çeşmenin üzerinde küçük boylarda kedi ve kuş heykelleri vardı.
Ellerimi heykellerin üzerinden gezdirdim. Heykellerin gözlerinden kırmızı sıvılar akmaya başladı.
Ellerimi hemen geri çektim. İçimde garip bir duygu vardı, ağlayamıyordum ya da tepki veremiyordum.
Tekrar Jian'ın yanına gittim.
Elisa - Her şey için üzgünüm Jian...
Gözlerimden birkaç damla göz yaşı düştü. Jian'ın üzerindeki kurumuş yaprakların arasından renkli güzel çiçekler yükseldi.
Çiçekler yükseldiğinde Jian'ın bedeni kurumaya başladı, kül olmaya başladı. Renkli çiçeklerin arasındaki bedeni ellerimin arasında kayboldu.
Aradan birkaç saat geçti, kendimi toplayıp oradan çıktım.
Her şeyi kaybedeceğim..
Akademiye gittim. Five oturmuş kahvesini yudumlarken kitabıyla ilgileniyordu.
Yanına gittim.
Elisa- Hey Five.. Dışarı çıkalım mı? Canım sıkıldı.
Cevap vermeden önce bana birkaç saniye baktı.
Five - Ağladın mı sen? İyi gözükmüyorsun.
Evet, birkaç saat ağlamıştım. Gözlerim kırmızı ve şişkin olmalıydı.
Elisa - Dışarı çıkalım mı dedim Five.. Seninle biraz zaman geçirmek istiyorum..
Five şaşırmış olmalıydı, gözleri hafifc ve genişlemişti. Başıyla beni onayladı.
Five - İyi olacaksan, pekala.
Beraber dışarıda gezmeye başladık. Yeşil parklarda yürüyorduk. Pek kimsecikler yoktu ortalıkta. Hava hafif yağmurluydu.
Nehrin üzerindeki köprüye geldiğimizde durup nehre bakmaya başladık.
Elisa- Senden hoşlanıyorum Five.
Tüm cesaretimi, duygularımı toplayıp birden söylemiştim bunu.
Tepki vermedi, nehre bakmaya devam etti. Yinede dudağının kenarının hafifçe kıvrıldığını, gülümsediğini görebiliyordum.
Five - Kahve içelim mi?
Omzuna hafifçe vurdum.
Elisa - Yah! Burda itiraf yapıyorum ve tek dediğin şey 'kahve içelim mi' mi oluyor? Şapşal!
Dedim gülümserken.
Bana yaklaştı ve belimi kavradı. Sırtım köprüye yaslanmışken beni tutuyordu.
Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı. Sıcak nefesini hissediyordum, dudaklarıma çok yakındı.
Five - Neler döndüğünü bilmiyorum ama bu halini sevdim...
Dedi fısıldarcasına, hemen ardından dudaklarını dudaklarıma yerleştirdi.
Çok uzun olmasa da bana yıllarca gibi gelen bu öpücükten sonra başını hafifçe geri çekti ve o parlak gözleriyle gözlerime bakmaya başladı.
Five - 'Şapşal'...
Gülümserken beni taklit etti. Gülüşü en güzel şey olmalıydı, gülümsediğinde ortaya çıkan gamzeleri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯︎☂︎𝙸̇𝚑𝚝𝚒𝚖𝚊𝚕𝚕𝚎𝚛☂︎☯︎ The Umbrella Academy
FanficDünyanın yok olacağını öğrenen Five Hargreaves geriye döndüğünde her şeyi en ince ayrıntısına kadar inceler ve ihtimalleri hesaplar. Ancak hesaplayamadığı bambaşka bir ihtimal vardır. Yanlış ihtimal. Five Hargreaves ve diğerlerinin işlerini tepetakl...