Savcı Kim'in direktifleriyle arabayı park ettiğimde geldiğimiz mekanı inceledim. Şehirler arası yoldan geçerek toprak yola, ormanın içine girmiş, ağaçların arasında bulunan tek şey olan kütüklerden yapılma kafeye gelmiştik. Kafenin yan tarafında arabalar için ayrılmış toprak zeminli boşlukta bizimki dışında yalnız tek bir araba vardı.
Arabadan inip gittikçe yaklaştığımız kafenin camlarından sarı bir ışık yayılıyor, gözüktüğü kadarıyla içerisi vintage bir hava veriyordu. Başsavcı arkamdan ilerlerken kapıyı açıp tutmaya devam ettiğimde, geçebilmesi için kenara çekildim. Üst pervaza asılmış minik çanın tatlı sesi kısılarak devam ederken gülümsemiş, elini omzuma koyup açtığım boşluktan geçmişti. Bense kahvenin yumuşak ve yoğun kokusu burnuma ilişirken kapıyı arkamdan kapatıp hocamın adımlarını takip etmiştim.
Kafenin ortasındaki masada üç gün önceki haline nazaran günlük ve rahat kıyafetler giymiş bedenin görüş açıma girmesiyle göz göze gelmemiz bir olmuş, eğilerek selam vermiştim. Ben eğilir eğilmez o da ayaklanmış, ikimizi birden selamlamıştı. Sırasıyla el sıkıştıktan ve isimler söylenip tanışıldıktan sonra üçgen masanın diğer iki kenarına yerleşmiştik. Onun rahat kıyafetlerine karşılık bizim üzerimizde takım elbise oluşu biraz kendimi garip hissetmemi sağlasa da çok düşünemeden konuşma başlamıştı.
"İsminizi fazlasıyla duymuştum, yeni tanışabiliyor olmamız üzücü. Umarım daha sık karşılaşırız Savcı Choi."
Kang Taehyun'un gülümseyerek söylediği sözlerle biraz şaşırmış olsam da gülümseyerek karşılık vermiştim.
"285S 7511 plakalı araba kime ait?"
Kafenin çalışanlarından birinin sesiyle kapıya doğru döndüğümde tanıdık plakayla Başsavcıya bakmıştım. Başsavcı kendisinin olduğunu söyleyerek ayaklandığında garsonun sözlerinden yeni gelen bir arabanın, aynayı kırdığını anlamıştım.
Başsavcı dışarı çıkarken gözlerim önümde oturan kişiye döndüğünde onun çoktan bana bakıyor olduğunu görmem ürpermemi sağlamış, garip sessizlik ise çoktan söylenmiş olan kahve fincanına uzanmamı sağlamıştı.
"Choi Beomgyu, 1960 doğumlu, anneniz doğum sırasında, babanızsa güvenirliğiyle tanınırken iftira atıldığında intihar ederek ölmüş, kardeşiniz yok. "
Söyledikleri kaşlarımın kalkmasına sebep olurken o devam ettikçe çatılmaya başlamıştı.
"Yargıç Kang!" dedim, uyarıcı bir ses tonuyla.
Fincanında olan bakışları bana döndüğünde devam ettim:
"Ne yaptığınızı zannediyorsunuz?"
Dudaklarını 'bilmem' dercesine büzüp mahkemedeki yüz ifadesinin aynısını takınmıştı. Bunun onun için yalnızca eğlence olduğunu anladığımda çenem kasılmıştı.
"Sinirlenmeyin lütfen. Dikkatimi çeken insanları araştırmak alışkanlığımdır. Yalnızca merak ediyorum, gerçekten erdemli misiniz yoksa intikam duygunuz mu sizi bu kadar cesur yapıyor?"
"Haddinizi aşıyorsunuz!"
"Öyle mi? Üzgünüm, kusuruma bakmayın." dedikten sonra fincanını eline alıp camdan dışarıya bakarak yudumlamaya başlamıştı.
Sinirimden biraz daha yüzünde kalan bakışlarım onun baktığı yere döndüğünde Başsavcı ve bir adamın camın önünde konuştuğunu görmüştüm.
"Sorun olmazsa bir soru soracağım."
Tekrar sesini duymamla nefesimi vererek elimle onayladım.
"Yüksek meblağ teklif edilmiş bir tanığı, ispiyonculuğu sonrası sadece iş vereni olacağınıza ikna ettikten sonra... Kendi tarafınıza çekebileceğinizi mi düşünüyordunuz?.. A! Pardon, bir de vicdanını ortaya çıkarmaya çalışmış olmalısınız."
Gülerek söylediği cümleler cevaplarımı ağzıma tıkarken "Yargıç Kang, açık konuşun." diyebilmiştim.
"Gerçekten anlamıyor musunuz yoksa saf rolü mü yapıyorsunuz?"
"Yargıç Kang!"
Sanki içimi okumak istercesine gözlerimin içine bakan soğuk bakışlarla bir süre konuşmadan bekledi. Hafif eğik kafasını kaldırırken nefesini vererek gülmüştü.
"İlginçsiniz. Sanırım cidden erdemli ve cesur bir insansınız... Fakat gereğinden fazla masum oluşunuz büyük bir dezavantaj." dedikten sonra ayağa kalkmıştı.
Aynı zamanda Başsavcı Kim içeri girip yanımıza geldiğinde ilk olarak tokalaşmak için elini ona uzattı.
"Şimdiden gidiyor musunuz?"
"Yeni bir dava üzerinde çalışmam gerekiyor. Erkenden kalktığım için kusuruma bakmayın."
Başsavcının sözlerini onayladıktan sonra bana dönmüş, bu sefer hala yerinden kımıldamamış bana elini uzatmıştı. Eli kısa bir süre havada kalsa da Başsavcının dikkatini çekmemek için ben de elimi uzatmıştım. Elini tuttuğumda gülümsemiş "Daha çok görüşeceğiz Savcı Choi." demişti.
Müsaade alıp kafeden çıkışını hala düzelmemiş, hafif çatık kaşlarımla izlediğimde Başsavcı da yanıma oturmuştu.
Gözlerimin takip ettiği bedenin arabasına binişini dikkatle izlemiş, uzaklaştığında ise derin bir nefes vererek arkama yaslanmıştım. Telefonumu çıkararak uygulamadan şehirlerarası yolun oraya bir uber çağırdığımda Başsavcı konuşmuştu:
"Ne bu suratın? Ben yokken bir şey mi oldu?"
"Çok şey oldu." dedim, gülerek.
Başsavcı anlamamış bir şekilde suratıma bakarken bu sefer sesli gülmüş "Sanırım, bundan sonraki hareketlerime göre ya düşmanlarıma ya da yandaşlarıma biri eklenecek." demiştim.
"Nasıl yani?"
"Öyle... Ben de izninizle artık kalkayım." diyerek ayaklanmıştım.
"Düzgünce açıklasana şunu. Sen ve senin şu kapalı konuşma huyun..."
Ayaklanıp kapıya ilerlerken arkamdan duyduğum cümlelerle gülmüştüm. Elim kapı kulpuna geldiğinde "Dikkatli git!" cümlesini duymamla arkamı dönüp asker selamı vermiş kapıdan çıkmıştım.
İki tarafı ağaçlarla kaplı toprak yolda yürürken aklımda birçok soru olsa da en belirgini Kang Taehyun'un benden ne istediğiydi.
☆๋࣭ ⭑
!'tamamıyla kurgudur, gerçekle özdeşleşmemektedir.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry night | taegyu
Fanfictionsayfalarının mührü yeni açılmış, eski bir hikaye... !'tamamıyla kurgudur, gerçekle özdeşleşmemektedir. ship değil! 11.11.23 for my elysian all rights reversed