Elimdeki dosyadan adrese son bir bakış attığımda yarım açık camdan gözüken sokak tabelasına yeniden baktım. Sokak numaralarının uyuştuğunu gördüğümde dosyayı yan koltuğa bırakarak gaza bastım. Görüş açıma bahçe kapısına polis şeridi çekilmiş evin girmesiyle arabayı durdurmuş, yalnızca anahtarı alarak arabadan çıkmıştım.
Evin kapısının önüne geldiğimde durup etrafı inceledim. Ne mobese ne de özel bir güvenlik kamerası vardı. Etrafta park yeri de yok gibi gözüküyordu.
Yakınlara arabasını park eden var mı diye akşam da uğramam gerekiyordu sanırım.
Derin bir nefes alarak demir bahçe kapısını açtım. Şeritleri kaldırarak altından geçtiğimde beni minik bahçeli, küçük, tek katlı bir ev karşılamıştı. Bahçeye bir tane ağaç birkaç tane çiçek dikilmiş, evse krem rengiyle oldukça sade bir görüntüye sahipti.
İçerisine girdiğimde dışarının düzenli görünüşünün aksine oldukça dağılmıştı. Yerdeki eşyaların azlığına ve düştüğü bölgelere baktığımda bile olaydan önce oldukça minimal olduğu belliydi.
Yavaşça etrafta dolandırdığım adımlarımda her yere bakmaya, gözden bir şey kaçırmamaya dikkat ediyordum.
Mutfağa ulaştığımda asıl önemli kısmı bulmuştum. Yerde beyaz sprey boyayla çizilmiş vücut ana hatları ve baş kısmının resmedildiği yerde bulunan büyük kan lekesi içimi ürpertmişti.
Bir süre durakladıktan sonra derin bir nefes daha alarak suç aletinin nerde bulunduğunu anlamak için tezgaha baktım. Tezgahın kapıdan taraf olan ucunda ve bir adım ilerisindeki dolabın önünde bulunan birkaç bıçaktan ünitenin tahmini olarak duvarın köşesine yakın konumlandırıldığını düşünmüştüm.
Suçlu mutfağa girdiğinde maktule çoktan zarar vermeyi aklına koymuş olmalıydı. Odaya girer girmez eline gelen ilk şeyi alarak saldırması için gözü hiçbir şeyi görmeyecek kadar sinirlenmesi gereken bir durum olmalıydı.
Fail kim olursa olsun planlanmamış bir cinayetti.
Fakat, bir kargocuyu ne bu kadar sinirlendirmişti?
☆๋࣭ ⭑
Demir sandalyenin soğukluğu ceketimi çıkarttığıma beni pişman ederken ellerimle oynuyor, sıkıcı bekleme süremin daha hızlı geçmesi için kol saatimi kurcalıyordum.
Demir kapının yüksek ve tok bir sesle açılmasıyla ellerimde olan bakışlarım kapıyı bulmuştu. Görevli memur ve şüpheli içeri girdiğinde memura selam verdim. Kapının kenarında beklemeye başladığında şüpheli de yaklaşarak umursamaz ve rahat bir şekilde karşıma oturduğunda istemsizce kaşlarım düzleşmiş, gözlerimi kısmıştım.
Ne uzatmak ne de bu halinden memnun, mide bulandırıcı insanla gereğinden fazla konuşmak istemiyordum.
"Park Cha young-shi'yi neden öldürdün?"
Arkasına yaslanmış, hemen bitsin de gideyim gibi bir tavrı varken "Sinirlerimi bozmuştu." dedi.
"Seni sinirlendiren neydi?"
Sesli bir şekilde iç çekmiş, odaya girdiğinden beri benim dışımda her yere bakan gözleri sonunda beni bulmuştu.
"Onun gibi kargoculara küçümseyerek bakanlar ölmeyi hak ediyor. Kapıyı dikkatsizce açıp ayağımı yaralamışken içten bir özür dilemeliydi."
Güldükten sonra devam etti:
"O ise ne yaptı biliyor musun? Ağzında öylesine bir özür geveleyip kapıyı yüzüme kapatmaya çalıştı. Sadece... Özrümü almak için kapıyı tutmuştum ama... -seslice güldü- Polis çağıracağını söyledi. -kafasını iki yana sallayıp- Düzgünce özür dileseydi sonu böyle bitmezdi." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry night | taegyu
Fanfictionsayfalarının mührü yeni açılmış, eski bir hikaye... !'tamamıyla kurgudur, gerçekle özdeşleşmemektedir. ship değil! 11.11.23 for my elysian all rights reversed