“Hyung buldum!”
Nefes nefese kalmış ve zor anlaşılan konuşmasıyla “Neyi buldun Hyuka?” demiştim.
“Kara kutuyu. O gün evin önüne park edilmiş.”
“İzledin mi?”
“Ee... henüz değil.” Kendinden emin sesi alçaldığında derin bir nefes verdim.
“Ofise gel.” diyerek telefonu kapayıp yanımdaki Yeonjun’a döndüm.
Eliyle omzuma vurup kapıyı açmıştı. Vurduğu yeri ovalarken açık camdan kafasını uzatarak “Bana bir yemek borcun var.” demesiyle tuşa basmış, kafasını acele ve korkuyla camdan çekmesini büyük bir zevkle izlemiştim. Kapanmış camdan dolayı boğuk duyulan küfürleriyle arabayı çalıştırarak tekrar kaçmasını sağladığımda elindeki, daha önce fark etmediğim, su şişesini kaportama atmış ve tahminen artık hiç duyulmayan söylenmesine devam etmişti.
☆๋࣭ ٭
Ofise vardığımda Hyuka çoktan gelmiş hafıza kartını bilgisayara bağlamakla uğraşıyordu. Çantamı koltuklardan birine atıp onun sandalyesine geçtiğimde klasörde ekrana yansımıştı. İçine girip tarihleri kontrol ederken Hyuka arkamdan parmağıyla göstermiş, ben de videoyu açmıştım.
Olaydan bir saat öncesinden itibaren bakmaya başlasak da tahmini ölüm saatine yakın bir zamanda gelen kargo aracı dışında hiçbir şey bulamamıştık. Videoyu hızlandırmış olsak bile artık sabredemediğimden kafamı sandalyenin üstüne yaslamış beynime yönlenen aşırı kan akışına izin vermiştim.
Hyuka da hemen bulacağımızı düşünmüş olmalı ki yandan bir sandalye çekmeyi daha yeni akıl etmişti. Telaşlandığı mouse seslerinde belli olurken yerimden kalkıp kendi masama geçtim.“Ama Hyung bir şeyler olmalıydı. Görüntülerle oynanmış olamaz değil mi?”
Omuz silktiğimde monitöre daha da çok yanaşmıştı. Anlaşılan bu gece bütün videoları izlemeyi kafasına koymuştu bile.
Elimde kovalayacak koz kalmadığından öylece oturmuş ne yapacağımı bilmiyordum. Masanın köşesindeki dosya, dünden beri klavyemi kapatan kağıtları boş bakışlarla izlerken aralarında duran telefonumun ışığıyla kendime geldim.
-”Yeni bir şey var mı?”
Taehyun’dan gelen mesajla hemen ara tuşuna basmıştım. Karşıdan henüz bir ses gelememişken “Aklındaki şüpheli maktulle yakın mıydı?” diye sormuştum. Neden böyle bir soru sorduğumu bile bilmezken.
Şaşkın sesiyle “Evet.” demişti.
“Yeni bir şey... olacak.” deyip, telefonu kapamıştım.
Neden birden kendimden bu kadar emindim bilmiyorum fakat hızla Hyuka’nın masasına ilerlemiş, o bana ne olduğunu anlamlandıramayan gözleriyle bakarken mouse’u elinden almıştım. Ekrana baktığımda henüz 2 saat öncesini incelediğini gördüğümde 4 saat öncesine almış, hızı da en yükseğe almıştım. Gergin bir şekilde geçen 30 dakika sonrasında ekranda siyah bir araba gözükmüştü. Evin bahçesine girdiği anlaşılıyor olsa da araba dönerken çöp kovası plakasını kapamıştı. Oldukça lüks olan arabanın ekran görüntüsünü almış ve saate bakmıştım. Olaydan 3 veya 3,5 saat öncesiydi.
“Görüntüyü bana ve Yeonjun’a yolla.” diyerek dosyayı masamdan aldığım gibi ofisten çıkmıştım.
Önceden işimize yaramayacağını düşünsem de şu an tek tutunabileceğim dosyada geçen maktulun arkadaşıydı. Yazılı olan adrese gittiğimde beklenmedik bir yerle karşılaşmıştım.
Kapıyı açtıktan sonraki her adımımda biraz daha çekiniyor olsam da danışma benzeri bir yere geldiğimde önce kartımı göstermiş ve “Jung Jieun ile görüşebilir miyim?” demiştim.
Tezgahın arkasındaki adam önce kartı sonra beni gözlerini kısmış bir şekilde süzdükten sonra yanındaki telefonla haber vermiş, beklemem gerektiğini söyleyerek bana biraz ötedeki koltukları göstermişti. Selam verip koltuklardan birine geçtiğimde bacağımı sallıyor gelip geçen çoğunluğu sarhoş, nadiren ayık olan adamları ve merdivenlerden inip onların koluna giren abartı giyimli kadınları izliyordum. Ortamın rahatsız ediciliği her geçen dakika da artarken koridorun sonundaki acil çıkış kapısı açıldı. Ceketinin altından parlayan kırmızı elbisesi ve yoğun makyajıyla yanıma yaklaşarak “Beni soran savcı siz misiniz?” dedi. Çekingen sesini onayladığımda göstermemle yanımdaki koltuğa geçmişti.
“Park Cha young ile... ne kadar yakındınız?”
Yüzü hafif asılmış “Birbirimizden başka kimsemiz yoktu... Son zamanlara kadar.?
“Aranızda bir şey mi olmuştu?”
“Hayır... Hayır ama buradan ayrılıp sanata merak saldığında buradakilerle iletişimi kesmişti... Benimle konuşuyordu sadece ama-” Ağlamaya başlamasıyla ceketimin cebindeki mendili uzatmıştım. Özür dileyerek almış, yüzünü kapatarak iç çekmeye başlamıştı.
Bir, belki iki dakika sonra ağlaması durmuş ama konuşurken iç çekişleri devam ediyordu.
“O olaydan bir süre önce telefonlarıma dönmemeye başlamıştı.”
“Nedeni hakkında bir fikriniz var mı?”
“Burayı unutmak istiyor olmalı. Onu suçlamıyorum , onun gibi bir şansım olsaydı ben de aynısını yapardım sanırım.”
“Şans?”
“Bizim gibiler genelde kenara atılan eşyalar yerine konur ama o tutunabileceği birini bulmuştu.”
“Bir ilişki içerisinde miydi?”
“Bir yıldır beraberlerdi. Buradan kurtardı onu.”
“İsmi neydi?”
“Bilmiyorum. Sadece önemli biri olduğunu ve onu geçmişiyle aşağı çekmeyeceğini söyleyip gizli tutardı.”
Başka bir ihtimal olabilir mi diye aklıma gelen her şeyi sorsam da başka bir şey bulamamıştım.
Taehyun'un bahsettiği kişi olmalıydı. Asıl sorunsa hakkında hiçbir ipucu olmayan bu adamı nasıl bulacağımdı?
☆๋࣭ ⭑
!'tamamıyla kurgudur, gerçekle özdeşleşmemektedir.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry night | taegyu
Fanfictionsayfalarının mührü yeni açılmış, eski bir hikaye... !'tamamıyla kurgudur, gerçekle özdeşleşmemektedir. ship değil! 11.11.23 for my elysian all rights reversed