12:

15 6 34
                                        

Şeritlerle girişi kapanmış evin önüne geldiğim gibi ani bir frenle durmuş ve hızla çıkmıştım arabadan. Demir kapıya elimi attığımda camda bir ışık görmüştüm. Karşıdaki binalardan birinden yansıyordu sanırım. Kapıyı açıp kapatacağım anda kışın yaklaşmasıyla akşamları sertleşen rüzgar kapıyı ben kapatamadan çarpmıştı. Önemsemeyerek ön kapıya adımladığımda deminki yansımayı göremiyordum. Kaşlarım çatıldığı gibi heyecan da damarlarımda akmaya başlamıştı. Kalbimin atışını fark etmeye başlamamla Yeonjun'u aradım.

"Suç mahaline geldim. Yirmi dakikaya sana yazmazsam buraya bir ekip yolla."

"Ne saçm-" daha sözünü bitiremeden yüzüne kapamış ve telefonumun fenerini yakarak kapının kulpunu tutmuştum. Birkaç derin nefesten sonra kulpu çevirdiğimde torpidomdaki silahı almak için çok geç kalmış olabileceğimi düşünüyordum. İçeride kim varsa silahsız olmasını ummaktan başka seçeneğim kalmamıştı. Son bir derin nefesten sonra hızla kapıyı açıp içeri girdim. Tereddütle adımlarken etrafıma dikkat kesilmiştim. Sırayla odalara göz atarken hiçbir şey bulamıyor son olarak karşımda kalan banyoyla daha da geriliyordum. Kalp atışım gittikçe hızlanırken telefonum sessizde olsada ekranından gördüğüm kadarıyla Yeonjun'da devamlı olarak beni aramaktaydı. Kulpu indirdim; fakat kapı kilitliydi.

Kapı kilitli olduğuna göre silahsız olması daha muhtemeldi. Biraz rahatlamış olsam da bilinmezlik hala kalbimi ağzımda attırıyordu. Hemen yanındaki resim eşyalarıyla dolu odaya girdiğimde flaş ışığıyla işime yarayacak bir şeyler bulmaya çalıştım. Kenarda gözüme çarpan takım çantasıyla hızlı davranmaya çalışarak açmıştım. İçinde bulunan çekiç ve keser gibi şeylerin dolu olduğu alt kutudan ne olduğuna bile bakmadan elime geleni almıştım.

Ben bunları yaparken hiçbir ses yoktu. Bunu fırsat bilerek kapının kulpuna yakın kısmına elimdeki şeyle vurduğumda kapıyı kırıp ucunun içine geçmesiyle elimdekinin keser olduğunu fark etmiştim. Birkaç vuruştan sonra kilidin dişlisi düşmüş ve kapı yarı kıyık bir hale gelmişti. Elimdeki keseri her hangi bir saldırıya karşı hazır tutarak içeri girdim. Başta kimse gözükmüyordu. Fakat içeri tam olarak girdiğimde lavaboya çarpmış ve istemeden acıyla sesli bir nefes almıştım. Bacağımı ovalarken karşımdaki duş perdesi hareket etmiş gibi gelmişti. Bir yandan da arkamı kolluyordum, içerideki kişi kaçmayı başardığı an elimdeki büyük bir şansı kendi ellerimle itmiş olacaktım.
Adımlarımın sesi kalp atışlarıma karışırken keseri saldırmaya hazır tutuyordum. Hızla perdeyi açtığımda küvetin köşesine sinmiş bir kadınla karşılaşmayı beklemiyordum.
Başta şaşkınlıkla kalakalsam da keseri kenara atmış ve ellerimi kaldırarak. "Merak etme ben bir savcıyım, burada başka birisi var mı?" diye fısıldamıştım. Kafasını iki yana sallamış, sonunda bana bakma cesaretini bulabilmişti. Gözlerimiz buluştuğunda kaşlarım çatılmışken onun yüzündeki rahatlama oldukça açıktı.

"Jung Jieun?"

"Savcı Bey." demesiyle yeni fark ettiğim yüzünde parlayan gözyaşlarına yenileri eklenmeye başlamıştı. Elimi uzatarak kalkmasına yardım ettiğim gibi içerideki salona geçirip koltuğa oturmasını sağlamış, O sakinleşene kadar beklemeye karar vermiştim.

Karşımda kollarını sıvazlayarak ağlıyordu. İş yerinden buraya gelmiş olmalıydı. Üzerindeki ince askılı kırmızı, mini elbiseden başka bir tahmin çıkaramıyordum. Ceketimi çıkararak uzattım. Teşekkür ederek omuzlarına örttü. Birazdan geleceğim diyerek arabaya döndüm ve torpidodaki su şişesini alarak tekrar içeri girdim koşar adımlarla. Birkaç yudum içmesiyle:

"Daha iyi misin?" dedim.

Kafasını salladı.

"Neden buradaydın?" dememle gözlerime güvenle bakan irisleri korkuya bürünmüş, ağzını açmış fakat konuşmamıştı.

starry night | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin